MCBÜ Demirci Eğitim Fakültesi Öğr. Gör. Şaban ÇETİN


“MEMENTO MORI..."

"... Hangi dilde söylenirse söylesin, önemi yok. Realiteyi haykırıyorlar… 'Fânisin", "Ölümü unutma.' "


                En huzur bulduğum mekan kütüphanemdir benim.

                Onu ağır ağır düzenlemenin, yazarlarıyla sohbetin, Cemil Meriç'in  "hür tefekkürün kalesi" dediği eski dergileri usul usul karıştırmanın hazzı anlatılamaz.

                Elimde, "Varlık Dergisi",  Kasım 2015.

                Niçin yazıyorsunuz sorusunu bir yazar, " Okuduklarıma borcumu ödemek için" diye cevaplamış.

                Çizmişim.

                Okuduklarımıza borcumuzu ödemek!

                Güzel aforizma.

                XXX

                Aforizmalar, özlü sözlerdir. Kelamı Kibardır.

                Çerçeveletip duvara astığım, "Memento mori" de, felsefi derinliği olan bir vecizedir.

                Eski ve Ortaçağların hukuk, din ve edebiyat dili olan Latincede;  "Ölüm var""Ölümü unutma", demekmiş.

                Bizim Karacaoğlan’ın, "Yürü bre yalan dünya/ Sana konan göçer bir gün” dediği şey.

                XXX

                Antik Yunan biyografi yazarı Plutarkhos'un anlattığına bakılırsa; İskender, Pers ülkesinde Büyük Kyros'un mezar taşı yazısından çok etkilenmiş ve asırlar öncesinden kendisine seslenen bu yazıtın yanına Yunancasını kazıtmıştı.

                İran’dan Yunanistan’a, büyük bir imparatorluk kuran, Anadolu’da Lidya Devletini ele geçirerek başkentleri Sart’ı (Sardes) 14 günlük kuşatmayla ele geçiren, hazinelerine sahib olan Kyros’un  Encyclopedia Iranica’da  bir versiyonu yer alan kitabesi şöyledir.

                O man, whoever thou art, from wheresoever thou comest, for I know you shall come, I am Cyrus, who founded the Persian Empire. Grudge me not, therefore, this little earth that covers my body.

                “Hey yabancı! Kim olursan ol, nereden gelirsen gel –çünkü geleceğinden eminim ben Pers imparatorluğunu kuran Kyros'um. Bedenimi örten bir avuç toprağı gör ve bana gıpta etme”

                XXX

                Romalı filozof, hatip ve devlet adamı Cicero, kendisini derinden sarsan kızı Tulla’nın 34 yaşında beklenmedik ölümü üzerine, Roma yakınlarında Tusculum’daki villasında kendini felsefi tartışmalara verir. Burada ölümü ve ölüm sonrasını düşünür, acısını dindirmeye çalışır. “Tusculum Tartışmaları” adlı bir kitap yazar. “Ölümü küçümseme” bölümünde, uzun tartışmalardan sonra şu sonuçlara ulaşır.

                Ölüm, insana önceden hazırlanmış bir liman ve sığınak olan ebedi evine geçişidir, yaşam ise ölüme hazırlanmaktan başka bir şey değildir (Cicero, ölümü küçümseme, 92)

                XXX

                Rivayete göre.

                Adâletiyle tarihe  damgasını vuran Hz. Ömer'in yüzüğünde, "Kefâ bil-mevt vâizan ya Ömer" yazılı imiş.

                "Ey Ömer, nasihat olarak ölüm kâfidir".

                Bu da yetmemiş.

Bir kişiye her gün  gelip, ölümü hatırlatsın diye birkaç akçe tayin etmiş.

                Her gün o kişi gelir,   ölümü  hatırlatırmış ona.

                Bir gün, o şahsın görevine son vermiş.

                Şahıs, kusur mu ettim acaba  diye üzülünce.

                " Sakalıma ak düştü ” demiş, Hz Ömer.

                XXX

                Sizler de fark ettiniz mi bilmem.

                Nedense, defin esnasında  insanlar bir araya geldiklerinde, pür neşe dünyevi konuları ballandıra ballandıra anlatmaya başlarlar.

                Dedikodu yaparlar. Bazen konuşmalar duayı bile bastırır.

                Bunun, derin psikanalitik sebepleri vardır elbet.

                Yılar önce  bir diyalog dikkatimi çekmişti.

                Gölge arattıran bir gün,  taze mezar kokusu, dua ediliyor.

                Orta yaşlı biri, diğerine soruyor.

                “Ulen, hâla yıllar önce gördüğüm gibisin, hiç değişmemişsin, neşen de yerinde,  bu genç kalışın sırrı nedir, biz de bilelim?”

                " Ölüm var".

                "Nasıl yani?"

                "Ne zaman sıkışsam, istediklerim olmazsa, sinirlenirsem. Ölüm var, değmez bunlara diyor, hepsini kulak ardı ediyorum. Yıprattırmıyorum kendimi dünyaya…”

                XXX

                Ölüm, mükemmel bir eğitimci.

                Mezar taşlarındaki " Hüve'l Bâkî ", Dede Korkut’un diliyle İnsanın gelimli gidimliliğini her gün haykırır durur görene.

                XXX

                "Bedenimi örten bir avuç toprağı gör ve bana gıpta etme"

                "Kefâ bil-mevt vâizan ya Ömer"

                Ya da "memento mori"

                Hangi dilde söylenirse söylesin, önemi yok.

                Realiteyi haykırıyorlar…

                "Fânisin", "Ölümü unutma."

                Ama bilinen bir şeydir.

                Hiç mi hiç ölmeyecekmiş gibi “hırslı”,  yaşayanlar, “memento mori” felsefesine pek kulak asmazlar.

                Hırs, çölde bir dikenmiş. Yedikçe dudaklarını kanatırmış devenin. Tuzlu kan eklendikçe de daha lezzetli olurmuş…

                Doğanın ve insanlığın başına ne gelmişse, insanların “ebediyet kuruntusu” yüzünden geldiğini gözlemlemek zor değil.

                XXX     

 

                Not: Tüm okurlarımızın bayramını kutlarım.

 

YAZARLAR