Vaiz Muharrem DEMİR


MÜBAREK VAKİTLER

"Rızasını Kazanma Fırsatları"


                “Ey Allah’ın Resûlü, (Allah’a) diğer vakitlerden daha yakın olunacak bir vakit var mıdır ya da özel olarak tercih edilecek bir zaman var mıdır?” Amr b. Abese’nin yönelttiği bu soruya Peygamberimiz şöyle cevap vermişti: “Evet. Azîz ve Celîl olan Allah’ın kula en yakın olduğu vakit, gecenin sonlarına doğru olan vakittir. O saatlerde Allah’ı ananlardan olmayı istersen, bunu yap! Kuşkusuz o vakitlerde kılınan namazlarda melekler hazır bulunup şahitlik yaparlar.” (Nesâî, Mevâkît, 35) Ardından ibadet için uygun olmayan vakitleri de sıralayan Sevgili Peygamberimiz, Amr b. Abese’ye güneşin doğduğu, gün ortasında tam tepe noktaya geldiği ve battığı anda namaz kılmasının yasak olduğunu öğretmişti. Demek ki, günün bereketli, hayırlı ve değerli zamanları olduğu gibi, ibadete uygun olmayan zamanları da vardı...

                Peygamberimizin Amr’a verdiği cevapta, yirmi dört saatlik bir zaman dilimi içerisindeki mübarek ve mekruh vakitlerden söz edilmektedir. Allah Resûlü diğer pek çok sözünde hafta, ay ya da yıl içerisinde bulunan özel zaman dilimlerine de işaret etmiştir. Bu bağlamda Ramazan ayı, mübarek aylar içindeki en faziletli aydır. Ramazan, orucuyla teravihiyle, sahuruyla iftarıyla, gecesiyle gündüzüyle, akşamıyla sabahıyla, hâsılı her ânıyla Hz. Peygamber’in yoğun bir dinî coşku içinde geçirdiği bir aydır. Bu ayın ihya edilmesi sonucunda elde edilecek kazancı Sevgili Peygamberimiz şöyle müjdelemektedir: “Yüce Allah Ramazan ayında oruç tutmayı size farz kıldı. Ramazan gecelerini namazla geçirmek de benim sünnetimdir. Kim inanarak ve (sevabını yalnızca Allah’tan) umarak Ramazan ayında oruç tutup, geceleri de namaz (teravih) kılarsa, annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından arınmış olur.” (Nesâî, Sıyâm, 40)

                Ramazan ayının mübarekliği, Kadir gecesinin bu ay içerisinde yer alması ile yakından ilgilidir. Peygamber Efendimiz, “... Bu ayda öyle bir gece vardır ki, bin aydan daha hayırlıdır. Bu gecenin hayrından mahrum kalan, bin ayın hayrından mahrum kalmış gibidir.” (Nesâî, Sıyâm, 5) buyurarak Kadir gecesinin önemi hakkında bize ipuçları vermektedir.

                Mübarek aylar arasında, kulları ruhen ve bedenen Ramazan’a hazırlayan Receb ve Şâban aylarının ayrı bir önemi vardır. Receb ayı girdiğinde, “Allah’ım! Receb ve Şâban’ı hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan’a ulaştır...” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, IV, 189) şeklinde dua eden Resûlullah (sav), üç ayları sevinç içerisinde karşılamıştır.

                Receb ayının değerini yücelten önemli bir hâdise de Mi’rac’tır. Peygamber Efendimizin Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gittiğini ifade eden İsrâ, oradan da yedi kat semaya yükseldiğini ifade eden Mi’rac olayı bir görüşe göre Receb ayında gerçekleşmiştir. Mi’rac’ta, Resûl-i Ekrem’e beş vakit namazın, Âmenerrasûlü olarak bilinen Bakara sûresinin son âyetlerinin ve “Allah’a şirk koşmayanların büyük günahlarının bağışlanabileceği” müjdesinin verilmesi Receb ayı için bir bereket vesilesidir.

                Receb ve Şâban ayları, Peygamber Efendimizin oruç tutmaya büyük önem verdiği aylardır. Fakat Hz. Peygamber, bütün ayı oruçlu geçirmenin Ramazan’ın şerefine özel bir durum olarak kalmasını istediğinden olsa gerek, Receb ayı orucundan bahsettiği bir hadisinde bu ayın tamamının oruçlu geçirilmesini hoş görmediğini belirtmiştir.

                Hz. Peygamber Şâban ayı geldiğinde de oruç tutmaya özen gösterirdi. Çok sevdiği Zeyd’in oğlu Üsâme bunu fark etmiş, Şâban ayında tuttuğu kadar hiçbir ayda oruç tutmamasının sebebini sorduğunda Allah Resûlü’nden şu cevabı almıştı: “Bu ay Receb ile Ramazan arasında insanların gafil bulundukları bir aydır. Bu ayda ameller âlemlerin Rabbi olan Allah’a arz olunur. Ben de amellerimin oruçlu iken Allah’a sunulmasını arzu ederim.” (Nesâî, Sıyâm, 70) Kulun amellerinden Allah’ın haberdar olmaması düşünülemez. Fakat kulların amellerinin Allah’a belirli zamanlarda arz olunması, muhtemelen Allah’ın kullarına tevbe için fırsat tanımasından kaynaklanmaktadır.

                Şâban ayı içerisinde muhtelif günlerde oruç tutan Hz. Peygamber’in, Şâban’ın son günlerini oruçlu geçirerek Ramazan ayı ile birleştirdiği de olmuştur. Bununla birlikte, Hz. Âişe validemiz Peygamber Efendimizin Ramazan haricindeki hiçbir ayı tamamen oruçlu geçirdiğine şahit olmadığını söylemektedir. Bundan dolayı bu ayların tamamının oruçlu geçirilmesi yerine belirli günlerde oruç tutularak nefsin terbiye edilmesi ve Ramazan’a hazırlanması esas alınmalıdır.

                Şâban ayının on beşinci gecesi ise, kültürümüzde Berât gecesi olarak adlandırılır. Peygamber Efendimiz, Şâban ayının yarısına denk gelen bu gecede Allah’a çok ibadet edilmesini, gündüzünde ise oruç tutulmasını tavsiye etmiş ve o gece güneş batınca Allah Teâlâ’nın dünyaya rahmetiyle tecellî ederek fecre kadar, “Bağışlanmak dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim! Belaya duçar olan yok mu, ona afiyet vereyim!..” buyurduğunu bizlere müjdelemiştir. (İbn Mâce, İkâmet, 191)

                İşte böyle bir gecede uyanan Hz. Âişe, Resûlullah’ı (sav) yanında göremeyince dışarı çıkıp aramaya başlamış ve onu Bakî’ mezarlığında başını gökyüzüne kaldırmış bir vaziyette bulmuştu. Peygamber Efendimiz, Allah’ın rahmetinin bu gecede ne kadar geniş olduğunu anlatmak için Hz. Âişe’ye: “Şâban ayının yarısına denk gelen bu gece Allah dünya semasına iner (rahmetiyle tecelli eder) ve Kelb kabilesinin koyunlarının kıllarından daha çok sayıda günahkârı bağışlar.” (Tirmizî, Savm, 39) buyurmuştu.

                Bütün vakitler, Allah’ın insanlara sunduğu birer nimettir. İnsan değerlendiremediği müddetçe vaktin mübarek olmasının ona bir fayda sağlamayacağı da bilinmesi gereken bir gerçektir. Bu vakitlerin huzur, bereket, af ve mağfiretinden yararlanabilmenin yolu; Peygamber Efendimizin öğrettiği gibi, Allah’ın rızasına erişebilmek için az da olsa devamlı ibadet etmektir. Her ânında Allah’ın hoşnutluğunu gözeten bir kul, hangi gün olduğu tam olarak bilinemeyen Kadir gecesine de erişecek, diğer mübarek vakitleri de hakkıyla ihya edebilecektir.

                Zamanın bereketlenmesi için Kur’an’ın ve hadislerin belirlediği “zamana bağlı” ibadetleri yerine getirmeli ve zamanın Allah tarafından bize bahşedilmiş bir nimet olduğunu iyi kavrayarak vaktimizi faydalı işlerde harcamalıyız. İslâm büyükleri, zamanı iyi kullanmaları ile bizlere örnek olmuşlardır. Nice peygamberler, âlimler ve örnek şahsiyetler kısa kısa ömürlere insanlığın bütün ömrüne sığmayacak işler sığdırmışlar, güne erken başlamayı bir alışkanlık hâline getirmişlerdir. Bu büyük insanlar günlerini namaz vakitlerine göre tanzim etmişlerdir. Bu âlimlerden biri olan Gazâlî’ye, o kadar kitabı kaleme almayı nasıl bir ömre sığdırdığı sorulduğunda “Bana zaman içinde zaman bahşedildi.” diyerek zamanın kendi hayatında nasıl bereketli hâle geldiğini ifade etmiştir. Oysa insanlardan uzun ömür süren niceleri, hiçbir şey yapmadan bu dünya hayatını terk etmektedirler. Bazıları, Gazâlî gibi, bir ömre sığması zor olan eserler bırakmakta, Serahsî gibi, bir kuyunun karanlığında Hanefî fıkhının vazgeçilmezlerinden olan Mebsût gibi bir eseri vücuda getirmekteyken, bazıları ise rahat hayatları içinde sadece ömürlerini çarçur etmekle meşguldürler. Ne var ki, insanoğlu, hayatın örgüsü içinde zaten var olması gereken tabiî davranışlardan bile kendisini alıkoyabilmektedir. Bu anlamda Allah Resûlü’nün, “Hayatının bereketli ve ömrünün uzun olmasını isteyenin akrabalık ilişkilerine önem vermesi gerektiği” (Buhârî, Büyû’, 13) şeklindeki tavsiyesi de kulak ardı edilmektedir.

 

                Asırların yıllara, yılların haftalara, haftaların günlere, günlerin saatlere, saatlerin saniyelere, saniyelerin saliselere, saliselerin bir âna bölümlendiği ve ölçülebilir hâle getirildiği bir olgu olarak zaman, Allah’ın bir lütfudur. Allah Resûlü’nün duasında ifadesini bulduğu gibi “Gece ve gündüzün getirdiklerinin şerrinden, rüzgârın ve zamanın getirdiği kötülüklerden Allah’a sığınmamız” (İbn Ebû Şeybe, Musannef, Büyû’, 91) ve hayatımızın anlamlı ve bereketli olması için zamanın kıymetini bilerek, her anımızı kulluk bilinci içinde, faydalı işlerle geçirmemiz gerekmektedir.

                Kaynak: HADİSLERLE İSLAM

YAZARLAR