Allah Elçisi Muhammed, her Mü'min için kendi canından önce gelen (Ahzab [33] 6), Üsve-i Hasene, yani rol modeldir (Ahzab [33] 21). Rabbimiz son hitabını Elçisi olan Rasulullah ile bizlere ulaştırmıştır. Bu açıdan Rasulullah'ın İslâm dininde son derece önemli bir konumu vardır.
Hatırlanacağı üzere İslâm'da en büyük günah, şirk üzere ölmektir (Nisa [4] 48, 116). Her insanın şirk günahına düşme potansiyeli olduğu için bu konuda tüm nebi/rasuller (peygamberler) gibi İbrahim Nebi (Hac [22] 26) ve Rasulullah bile uyarılmışlardır (Şuara [26] 213; Yunus [10] 105; Zümer [39] 65).
Tüm bunlara rağmen ne yazık ki bazı ke-simlerde Allah'ın Elçisi ve kulu olan Muhammed a.s.ı adeta bir "yarı tanrı" konumuna çıkarma gayretleri yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bu çabalardan bir tanesi, Rasulullah'ın hâlâ hayatta olduğu iddiasıdır. Bu iddiaya göre onun ölmediği bir yana Mü’minlerin yaptıkları amellerin her per-şembe günü Rasulullah’a arz edildiği ifade edilir. Oysaki Mü’minler amellerini sadece ve sadece Allah rızası için yerine getirirler, bunlara bir başkası müdahale edemez. Amellerimiz de sadece Allah’ı ilgilendirir. Bu ayetlere göre Allah Elçisi hâlâ hayatta değildir, her insan gibi doğal bir şekilde vefat etmiştir:
“De ki: Ben de sizin gibi insanım…” (Fussilet [41] 6).
“Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler.” (Zümer [39] 30).
“Senden öncekilerden hiçbir insanı ölümsüz yapmadık. Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar?” (Enbiya [21] 34. Ayrıca Al-i İmran [3] 144).
“Allah bütün Elçileri topladığı gün, onlara “Size ne cevap verildi?” diye soracak. Onlar, “Bizim bir bilgimiz yok, yaratılmışların idrakini aşan her şeyi tümüyle bilen yalnız Sensin!” diyecekler.” (Maide [5] 109. Ayrıca 117).
Sonuç olarak İslam'ı önce Kur'an'dan öğrenmeli, Rasulullah dahil, hiç ama hiç kimseyi bir "yarı tanrı" konumuna çıkartmamalıyız. Rasulullah bizim canımızdır, ama onu Allah’ın yanında şirk sayılabilecek bir hale getirmekten de kesinlikle kaçınmalıyız.
