Harun DOĞRUYOL


MUTLULUK

"Dut ve zerdali ağaçlarının gölgesi sokağa düşüyor, zaman zaman esen rüzgâr yaprakları oynatıyordu. Kaldırımlarda göllenen ışık seli göz kamaştırıyordu. Açık avlu kapılarından odun yığınları, tırmıklar, çapalar, eski kasalar, naylon kovalar, köpek kulübeleri, yal çanakları, gözüküyordu. Kimisi orta yerdeydi, kimisi bir kovuğa tıkıştırılmıştı. Hortumlar, öğle sıcağında merdivenlerin önünde kıvrılmıştı...."


Dut ve zerdali ağaçlarının gölgesi sokağa düşüyor, zaman zaman esen rüzgâr yaprakları oynatıyordu. Kaldırımlarda göllenen ışık seli göz kamaştırıyordu. Açık avlu kapılarından odun yığınları, tırmıklar, çapalar, eski kasalar, naylon kovalar, köpek kulübeleri, yal çanakları, gözüküyordu. Kimisi orta yerdeydi, kimisi bir kovuğa tıkıştırılmıştı. Hortumlar, öğle sıcağında merdivenlerin önünde kıvrılmıştı.

Burak, dönüp dolaşıp aynı yere geliyordu sanki. Navigasyon başını döndürmüştü. Bütün sokaklar birbirine benziyor gibiydi. Üstü başı dağınık, kirli saçlı çocuklar, ayağında terliklerle, ip atlıyor, kahkahalarla top oynuyordu. Önüne aniden bir keçi çıktı. Nerdeyse çarpacaktı. Son anda frene basabildi. Yaşlı kadınlar, arabayı görünce torunlarını kucaklayıp içeri kaçtılar. Burak, telefonu konsülden aldı. Tam arama düğmesine basacaktı ki pat diye ses duydu. Yüreği ağzına geldi. Hızla kapıyı açtı. Sokak ortasında çocuklar durmuş ona bakıyorlardı. Yüzlerinde korku vardı. Top kaputa çarpmıştı. “Dikkat etsenize” diye bağırdı çocuklara. Hemen arka bagajı açtı, eline aldığı bir bez ile kaputu sildi. Silerken de söylendi. Ya kaputta göçük olsaydı, fiyatı ne kadar çok düşerdi arabanın.

Nihayet evi buldu. Direksiyonu sokağın içine doğru kırdı fakat önüne beklenmedik bir engel çıktı. Eski bir araba sokağın girişini kapatmıştı. Şoför, sürekli kontağı çeviriyor, araba garip sesler çıkarıyor, fakat çalışmıyordu. Burak, elini düğmeye götürdü ve camı açtı. Camın açılması ile içeriye alev doldu sanki. “Klima olmasa dayanılmaz” diye söylendi. “Birader hayırdır çalışmıyor mu?” “Kusura bakma abi, istop etti, ne oldu anlamadım” “Hadi birader hadi, işim gücüm var benim, yolu kapatıyorsun” Araba bir iki kıpırdandı, kaporta zangırdadı, egzozdan kara duman çıktı. Burak “Böyle arabaları trafiğe sokmamalılar” diye söylendi. Sonra kendi arabasına baktı. Konsolu okşadı, deri direksiyona, koltuklara baktı,   multimedyaya dokundu. “Maşallah” dedi yüksek sesle. Nihayet külüstür yoldan çekildi.

Eski araba çaprazdaki evin önünde durmuştu. Adam iki üç defa kornaya bastı. Önce küçük bir kız çocuğu koşturarak geldi, ardından biri büyük, biri küçük iki oğlan arabaya doğru seğirtti. En son beyaz başörtüsü ile genç bir kadın çıktı evden. Çocuklar sevinçle arabanın çevresinde dönüyor, “Baba yeni arabamız bu mu?” diye bağırıyorlardı. Küçük kız gacırtı ile açılan kapıdan arka koltuğa atladı. Küçük oğlan ön koltuğu gömülüp arabanın radyosunu kurcalamaya başladı. Genç oğlan kaportaya dayanıp arabanın aynasında saçını taradı. Adam büyük bir gururla kapıyı açtı ve eşine baktı. Kadının yüzünde büyük bir mutluluk vardı. “Şükür” dedi kadın “Şükür” Burak, arabasını dikkatli bir şekilde kaldırıma yanaştırdı, arabadan inmek istemedi önce. Navigasyon hedefinize vardınız deyip duruyordu. Kapıyı açınca araba sinyal verdi. Bahçe kapısına doğru yürüyünce kapılar otomatik kilitlendi. Arabasına dönüp baktı, canı sıkıldı. Bahçede Himmet Abi ile göz göze geldi. “Hoş geldin evlat, şükür kavuşturana. Seni bekliyordum kaç saattir. Ne oldu ağlıyor musun yoksa sen?” “Yok Himmet Abi klima çarptı da ondan galiba” diyebildi kısık sesle Burak.

YAZARLAR