Vaiz Ömer Faruk EKİCİ


NAMAZ DİNİN DİREĞİ


               Namaz, bütün peygamberlerin Allah’a yönelişinin en somut göstergesidir. Peygamber Efendimize, “Şüphesiz benim namazım da, kurbanım da, hayatım da ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” demesi emredildiği gibi, Hz. İbrâhim de, “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle.” diye dua etmişti. Hz. İsmâil, “Halkına namazı ve zekâtı emretmişti.” Lokman, “Yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl.” diye tavsiyede bulunmuştu. Allah, Hz. Musa’ya, “Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.” diye emretmiş, İsrâiloğulları’ndan namaz kılma sözünü almıştı. Hz. Zekeriya mabette namaz kılmış, Hz. Meryem Rabbine ibadet etmek, secdeye kapanmak ve O’nun huzurunda eğilenlerle beraber eğilmek ile emrolunmuş, Hz. İsa da, “Nerede olursam olayım yaşadığım sürece Allah bana namazı emretti.” demişti.

 

               Rabbimiz, “Nihayet onların (Nuh, İbrâhim, Yakub) peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar, nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.” buyurarak insanı hayâsızlık ve fenalıklardan koruyan namazı terk edenlerin hem dünyada nefsanî arzuların esiri olacaklarını ve ahlâkî değerleri yitireceklerini, hem de âhirette şiddetli bir azaba uğratılacaklarını bildirmiş, bizleri bu konuda uyarmıştır.

 

               Kur’ân-ı Kerîm, namazın belirlenen âdâb içerisinde, huşû ve sorumluluk bilinciyle ve aksatmadan eda edilmesi gereken bir ibadet olduğunu birçok yerde vurgulamaktadır. Âyetlerde namaz anlamındaki “salât” ile eksiksiz ve devamlı olarak yerine getirme mânâsındaki “ikâme” kelimeleri yan yana kullanılarak namazın, vaktinde, eksiksiz bir biçimde, şartlarına riayet edilerek, dosdoğru ve özenle kılınması gerektiğine dikkat çekilmektedir.

 

               Kur’ân-ı Kerîm’de kendilerinden övgüyle bahsedilen müminlerin özellikleri sıralanırken, onların “namazlarında huşû içinde oldukları nın”,  “namazlarını muhafaza ettiklerinin” ve “namazlarına devam ettiklerinin” altı ısrarla çizilir. Diğer taraftan namazı ciddiye almayıp ondan uzaklaşan, onu gösteriş için kılan ve kılarken de tembellik yapan kimseler yerilir.

 

               Namaz, sadece Allah ile kul arasındaki ilişki biçimi olmakla kalmaz, aynı zamanda insanı olumsuz davranışlardan ve her türlü kötülükten de uzaklaştırır. Nitekim Kur’an’da Yüce Allah, “Gerçekten namaz, kişiyi hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” buyurarak bunu ifade etmektedir. Ayrıca kulun, günün belli vakitlerinde Allah’ın huzuruna çıktığını düşünmesi, kulu O’nun rızasına uygun davranışlar sergilemeye sevk etmekte, böylece namaz bu yönüyle kötülüklere engel olmaktadır.

 

               Yine, “İnsan çok hırslı ve sabırsız yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır, ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır, ancak namaz kılanlar müstesna.” âyetleri de namazın insana kazandırdığı ahlâkî değerlere ve olgunluğa işaret etmektedir. Çünkü namaz, insanın ruhunu her türlü mânevî kirden arındırır. Nitekim bir gün Allah Resûlü (sav), “Birinizin kapısı önünde günde beş defa yıkandığı bir nehir olsa, o kimsede kir namına bir şeyin kalabileceğini düşünebilir misiniz?” diye sorar. Sahâbe, “Hiç kir kalmaz.” şeklinde cevap verir. Bunun üzerine Peygamberimiz, “İşte beş vakit namaz da böyledir, Allah bu namazlarla günahları yok eder.” Buyurur.

 

               Daima namaz vaktini takip eden müminin, namazı cemaatle kılmak için fırsat buldukça camiye gitmesi ise Müslümanlar arasında tanışma, kaynaşma, kardeşlik, dostluk ve dayanışmayı sağlaması bakımından oldukça önemlidir.

 

               Namaz, aynı zamanda Müslümanların dünyevî meşguliyetlerine kısa bir mola vererek Allah’a yönelme, psikolojik olarak rahatlama çabasıdır. Sahâbeden Ebû Huzeyfe’nin naklettiğine göre, “Peygamberimiz (sav) sıkıntılı bir işle karşılaşınca namaz kılardı.” Nitekim bir defasında Bilâl’e, “Kalk namaza (çağır da) bizi namazla rahatlat!” diye seslenmişti. Gerçekten Efendimizin kıldığı namaza bakıldığında, onun Rabbine olan şükrünü eda ederken ne denli içten davrandığı, kendisini Rabbine nasıl verdiği açıkça görülür. Buna tanıklık eden sahâbenin, namaz kılarken ağlamasından dolayı onun göğsünden gelen, değirmen sesine benzer hırıltıyı duyabildiklerini söylemeleri Resûl-i Ekrem’in, Allah’ın huzurunda taşıdığı heyecanı ve ruh hâlini yeterince anlatmaktadır.

 

               Rükünlerinin hakkıyla yerine getirilmesi kadar, namazın belirlenen beş vakitte kılınması da çok önemlidir. Nitekim bir gün Peygamber Efendimize, “Amellerin en faziletlisi hangisidir?” diye sorulunca, Allah Resûlü, “Vaktinde kılınan namazdır.” cevabını vermiştir. Buna mukabil Efendimiz, “(Farz) namazını (bilerek) geçiren kimse, ailesini ve malını kaybetmiş gibi dir.” hadisiyle, namaz kılmamanın kaybettirdiklerine dikkat çekmektedir. Hz. Peygamber’in, namazı, kul ile küfür ve şirk arasında bir engel / koruyucu olarak görmesi, bu önemli ibadetin Müslüman’ı, Allah’ı inkâr etmekten koruduğuna işaret etmektedir. Ayrıca Efendimiz “(Kıyamet gününde) kulun ilk önce hesaba çekileceği şey, namazdır.” Buyurmaktadır.

 

               Namazın nasıl kılınacağını Cebrail vasıtasıyla öğrenen Hz. Peygamber, onu ümmetine bütün detaylarıyla öğretmiş ve “Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz siz de öyle namaz kılın.” buyurarak bizzat kendisini örnek göstermiştir. Müslümanlara düşen, Resûl-i Ekrem’in teşvik ve tavsiyelerine uyarak bu önemli ibadeti öğretildiği gibi yerine getirmek, namaz konusunda gerekli hassasiyeti göstermektir. Böylece insan, günlük hayatın yoğun meşguli yetleri arasında Yüce Yaratıcı’yı hatırlayacak, Allah’a duyduğu şükran duygularını dile getirecektir. Namazında bütün varlığıyla Rabbine yönelen kul, maddî ve mânevî kirlerden arınacak, kötülüklerden uzaklaşacak ve ebedî âlemde de mutluluğa erecektir.

YAZARLAR