Vaiz Ömer Faruk EKİCİ


NAZAR (1) GÖZ DEĞMESİ


Bir gün Allah Resûlü ashâbı ile birlikte Mekke’ye doğru yola çıkmıştı. Cuhfe yakınlarında Harrar denilen1 yere geldiklerinde bir dereye rastladılar. Medineli sahâbî Sehl b. Huneyf, burada yıkanmak istedi. Sehl, beyaz tenli, yakışıklı bir insandı. O sırada Medine’ye ilk hicret eden sahâbîlerden olan Âmir b. Rebîa, Sehl’i gördü ve birden ağzından onu öven sözler dökülüverdi. Hemen ardından Sehl olduğu yere yıkıldı. Görenler durumu alelacele Hz. Peygamber’e bildirdiler. Sehl, ne başını kaldırabiliyor ne de ayağa kalkabiliyordu. Muhtemelen Âmir’in nazarı değmişti kendisine. Resûlullah (sav), onlara kimden şüphelendiklerini sordu. Onlar da, “Âmir b. Rebîa ona baktı.” dediler. Resûl-i Ekrem (sav), Âmir’i derhâl yanına çağırtarak öfkeli bir şekilde, “Neden biriniz kardeşini öldürüyor?” dedi ve ekledi: “Biriniz kardeşinde beğendiği, hayran kaldığı bir şey gördüğü zaman ona mübarek olması için dua etsin.”

 

               Arapça asıllı bir kelime olan “nazar”, “bakış ve görüş” anlamına gelir. Türkçede daha ziyade, “göz değmesi veya bakmak suretiyle maddî ve mânevî bir etki meydana getirmek” anlamına gelir.

               Hz. Yakub, boylu poslu ve güzel giyimli oğullarını, yiyecek temini için Mısır’a gönderirken onlara, gerek güvenlik açısından bir tehlike doğmaması gerekse de kem gözlerin bakışlarına maruz kalmamaları için Mısır’a değişik kapılardan girmelerini tavsiye eder. Nazarın varlığına işaret ettiği söylenen bu olay dışında, Kur’an’da, Kalem sûresinin son âyetinde de göz değmesinin gerçekliğine değinilmektedir: “O inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâlâ da (kin ve hasetlerinden), ‘Hiç şüphe yok o bir delidir.’ derler.” Peygamber Efendimize olan kin ve hasetleri bakışlarına yansıyan müşrikler onu âdeta öfke dolu nazarlarıyla yok etmek istiyorlardı. Eğer Allah’ın (cc) koruması olmasaydı, ona bir fenalık yapacaklardı. Ayrıca, Yüce Allah tarafından Felâk sûresinde, “Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden (Allah’a sığınırım).” denilerek, bizzat kendine sığınılmasını emretmesi ile nazar arasında bir ilgi söz konusudur. Zira nazarın oluşmasında haset duygusunun önemli bir rolü vardır.

               Kur’ân-ı Kerîm’de, dolaylı olsa da varlığına işaret edilen nazarın, Hz. Peygamber’in, “Göz değmesi gerçektir.” şeklindeki açık ifadeleriyle kesinlik arz etmesi, onun sağlıklı bir şekilde anlaşılmasını gerekli kılmaktadır. Çünkü halk arasında nazar, birtakım yanlış anlamalar ve hurafelerle iç içe geçmiş bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

               Batı’da “psikokinezi” ismiyle anılan nazar, metapsişik veya parapsikolojik yani insanın normal sınırlar dâhilindeki duyuş, düşünüş ve davranışlarını aşan olaylardan biri olarak kabul edilir. Dolayısıyla mahiyeti tam olarak anlaşılamayan bir olay olarak nazar, yalnızca fiziksel ya da maddî dünyanın gerçeklerine dayalı pozitivist bakış açısına sahip bilim adamları tarafından pek kabule şayan görülmemektedir. Tıbbî açıdan nazar, “insan gözünden çıkan ışınların, dikkatle ve kıskançlıkla bakış esnasında yoğunluk kazanması ve bu yoğun ışınların karşı organizmanın atomlarının çalışma düzenine tesir icra etmesi” şeklinde açıklansa da çoğu tıp doktorları tarafından, bir hastalık sebebi olarak kabul edilmez, nazarın etkisine ve gücüne inanılmaz. Fakat parapsikoloji ile uğraşan bilim adamları, nazarı bilimsel açıdan incelemeye değer görmüşlerdir.

 

               Nazarın asıl kaynağı haset duygusudur. Bu duyguda, düşmanlık, kin ve intikam mevcuttur. Nazarın etki düzeyinde, haset duygusunun şiddeti çok önemlidir. Haset duygusu ne kadar şiddetli olursa nazarın gücü de o kadar şiddetli olur. Halk arasında da yaygın olan, “Nazar, haktır ve deveyi kazana, insanı mezara koyar.” sözü, nazarın toplum nezdinde ne kadar güçlü bir olgu kabul edildiğini göstermektedir. Ayrıca, “Göz değmesi (nazar) gerçektir. Eğer kaderin önüne geçecek bir şey olsaydı onun önüne nazar geçerdi...” hadisi de nazarın etki gücüne işaret etmektedir. Bununla birlikte nazarın etkisinin sınırsız olmadığı ve ilâhî takdirin önüne hiçbir şeyin geçemeyeceği asla unutulmamalıdır.

 

               “Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz; Allah, verdiği her hastalığın şifasını da yaratmıştır.” buyuran Resûlullah’ın, nazarın yani kötü niyetli bakışların etkisiyle ortaya çıkan hastalıkların tedavisine kayıtsız kaldığı düşünülemez. Kur’an’ın, “Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.”  anlayışına uygun olarak “(Nazar’dan) Allah’a sığının. Çünkü göz değmesi gerçektir.” buyuran Resûl-i Ekrem (sav), aynı zamanda Kur’an’dan belirli sûre yahut âyetlerin okunmasını (rukye yapmayı) emretmiş ve bunu kendisi de uygulamıştır.

                                            DEVAM EDECEK

YAZARLAR