Harun DOĞRUYOL


NELER OLUYOR?


               Teoman Durali Hoca toplumlar üç şey üzerinde durur demişti bir televizyon programında: din, zanaat ve dil. Bu üç ayaktan birisi zarar görürse toplumlarda büyük çalkantılar meydana geliyor.

 

               Rönesans sürecinde Kilise büyük bir buhran yaşadı. İncil, Latinceden diğer Avrupa dillerine çevrilince rahiplerin insanları korkutma ve yönetme gücü zayıfladı. Kilise 1990’dan beri sürekli özür diliyor. Önce Galileo Galileo’dan özür diledi. Galileo, dünya dönüyor dediği için neredeyse asılıyordu. ‘Evren sonsuzdur’ fikrini savunduğu için yakılan rahip Giordino Bruno’dan da özür dilendi. Bir önceki Papa, çocuklara musallat olan rahiplerden rahatsız olduğu için istifa etti. Bu olay tarihte görülen ikinci Papa istifasıdır. Son Papa evrimi kabul ediyor ve bir cehennem fikrinin Tanrının rahmeti ile bağdaşmadığını savunuyor. Değişim müthiş.

 

               Sistemi elinde tutanlar işler ters gidince suçlayacak birini arar. Suçlanacak kişiler genelde toplumun zayıf kesimleridir. Kilise yıllarca kadınları suçladı. Onların cadı olduğunu ve büyü yaparak kötülük yaydıklarını söyledi hatta ya-kılmalarını onayladı. 1880’li yıllara kadar cadı diye yakılan kadınlar vardı. Çok yakın bir zamana kadar lise ders kitaplarında Osmanlı Devleti’nin çökme nedenlerinden biri de ‘kadınların devlet işlerine karışmasıdır’ diye yazıyordu. Kadınları suçlamak kolay. Halbuki çocuk padişahlar tahta geçtiğinde devlet bütünlüğünü uzun süre Valide Sultanlar sağlamıştır. 

 

               Peki, kilise gücünü kaybedince ve suçlayacak kimse kalmayınca ne oldu? Hümanizm ortaya çıktı. Hümanizm insana değer veriyordu. Her şey çok güzel gidiyordu aslında. Fakat her inanç gibi hümanizm de mezheplere bölündü: kapitalizm, komünizm ve nasyonalizm. Noah Yuval Harari, Sapiens adlı kitabında 1. ve 2. Dünya Savaşlarını bir tür mezhep savaşı olarak adlandırır. Kapitalizm savaşı kazanmış gibi duruyor fakat her on yılda insanlara sağladığı refahı diğer on yılda geri alıyor. Getirdiği çözümler ve yarattığı sorunlar başa baş gibi. Nasyonalizmin, Hitler ve Mussolini kişiliğinde ne kadar yıkıcı bir fikre dönüşebileceğini gördük. Komünizm, Stalin’in elinde bir iktidar aracına dönüştü ve bu uğurda 20 milyon masum insan can verdi. Marx, Das Kapital’de insan bencilliğini pek hesaba katmamış gibi gözüküyor.

 

               Bu karmaşanın getirdiği şey nedir diye sorabiliriz: belirsizlik. Belirsizlik fikrinden insanlar asla hoşlanmaz. İnsanlar hemen bir gücün çevresinde toplanır. Öngörülebilir bir hayat onlar için ölüm kalım meselesi gibidir. Dünyada yaşanan gelişmeleri bir de bu gözden değerlendirebilirsiniz.

YAZARLAR