Prof. Dr. Süleyman Sami İLKER


ONDÖRT GÜNLÜK BÜYÜK İRAN GEZİSİ-10


 

10. Bölüm

            

            MEŞHED, (11.06.2023, Pazar)

 

            Dün gece 01.30 gibi geldiğimizden (Nişabur'dan) Aban otele, kahvaltı ve gezi saati ötelendi, bir önceki gün gibi. 09.45'de İmamı Gazali'nin kabrini ziyaret için hareket ettik. Meşhed'in içinde yol alıyoruz. 

 

            Bu coğrafyada binalar yığma tuğla ve Horasan harcı ile yapılmış, bir iki kat. Tarla ve bostan duvarları da tuğladan. Meşhed'in nüfusu 3 milyon. Şehir düzenli. Çevresi çıplak dağlarla kaplı olsa da, şehir düz bir alanda. Düzgün planlanmış. Yol kılavuzunda (Navigasyon) çok bariz görülüyor. 

 

            İMAMI GAZALİ'NİN MEZARI 

            Mezarın halini gören herkes adeta şok oldu. Gezi rehberimiz mezar geç bulundu, diyor. Ancak, beş yıl önce de aynıydı mezarın hali diye ekliyor. 15 m çaplı yuvarlak, etrafı alçak bir duvarla çevrili bir çorak bir tarla parçası hayal edin. Tam ortada üzeri yekpare bir taşla kaplı bir mezar. Çevrede birkaç mezar daha var. Ancak derbeder halde. İran devleti nedense Gazali ile hiç ilgilenmemiş. Belki devlete rağmen istenmeden ortaya çıkmış/çıkarılmış (?) bu mezarlar. Söylenene göre, eski bir eserdeki (kitap) tarife dayanılarak bulunmuş Gazali'nin mezarı, arkeolojik çalışmalarla. 

 

            Bu yuvarlak alanın üzeri yuvarlak demir profilden oluşmuş çok basit iskelet ile kısmen kapatılmış. Yağmur yağsa her noktasına ulaşır. Yanına da Farsça bir levha dikilmiş.

 

            Ömer Hayyam'a bile (1048-1131) muhteşem anıt mezar yapan bir devletin burayı kendi haline bırakmasını ayıpladık doğrusu. Üstelik Fars asıllı bir insan. Adı da Ömer. İran'ın Hz Ömer zamanında feth edilmesinden dolayı, Ömer adının İranlılarca sevilmediği ve kullanılmadığı söylenir (?). Ancak İran coğrafyası Şah İsmail dönemine (Safeviler) kadar zaten (1487-1524) tamamen sünni idi. Şiilik Irak'ta var idi. Ömer Hayyam da (1048-1131) çok daha öncelerde yaşamış.

 

            İmamı Gazali "Kimyayı Saadet ve İhyayı Ulumuddin" gibi eserlerin müellifi olup, çok tanınan, kitapları çok bilinen ve okunan bir insandır. Gazali büyük bir bilim adamı. Felsefe, mantık konularında öncü. Haruniye medresesinin rektörü durumunda olan bir kişinin ihmal edilmesini anlamakta zorlanıyorum. Fatihamızı okuyup ayrılıyoruz. 

 

            FİRDEVSİ ANITI

            Firdevsi İran'nın ünlü şairi ve Şehname'nin yazarıdır. 3bin beyitlik bir şiir. İran / Pers efsanelerinden, mitolojisinden faydalanarak yazmış eserini. 

            2. Pehlevi (oğul Muhammed Rıza Pehlevi) döneminde Meşhed'de dev bir anıt yaptırılmıştır Firdevsi için. Firdevsi anıtı Anıtkabir'den daha büyük, gördük. Anıt, Türk kadın hakan Tomris'in başını kestiği Pers hükümdarı Kurus'un mezarına benzetilmiş, hatta aynı. Kurus anıtını da gördük. Daha sonraki bölümlerden birinde yer alacak.

 

            Anıtın yerin altındaki kısmında mezarı var Firdevsi'nin. Mezarın etrafı müze şeklinde ve duvarlarında Şehname'de geçen konular, kabartma heykellerle tasvir edilmiş.

 

            Gazneli Mahmut döneminde yaşamış Firdevsi. Şair olduğunu söyleyince Gazneli Mahmut, yaz da görelim diyor. Yani, Gazneli Mahmut Şeh-name'nin yazılmasına vesile olmuş. Ancak eseri görünce pek hoşlanmamış. Gazneli Mahmut "Sen bizim atalarımızı kötülüyorsun" deyip desteğini kesmiş. Fakirlik içinde yaşamış.

 

            Firdevsi anıt mezarı ile Şehname'de geçen Rüstem (Zaloğlu Rüstem) anıtı aynı bahçe içerisinde. Devasa, beyaz bir malzemeden yapılmış Rüstem heykeli. Çok başlı bir ejderhayı parçalarken / öldürürken temsil edilmiş. Önünde resimler çektiriyoruz.

 

            ZALOĞLU RÜSTEM

            Şehname'de şiir diliyle Perslerle Turan (Türkler) arasında geçen mücadeleleri anlatır Firdevsi. Ancak hep İran / Pers tarafını över, galip gösterir. Türklere işgalci der. Eserde Rüstem (Zaloğlu Rüstem) adlı efsanevi bir savaşçı / güreşçinin Alper Tunga adlı bir Turanlı Türkle mücadelesi de vardır. Turan aslında bir bölge/yer adıdır. Ancak, efsane ile tarih gerçekleri farklıdır.

 

            İran (Fars, Pers, Med) milliyetçiliğinin babası olarak kabul ediliyor ve anısı güçlü tutulmaya çalışılıyor Firdevsi'nin. Sakalar (İskitler) Türk devletinin hükümdarı (7. yüzyıl) Alp Er Tunga savaşlarda başarılı olmuş ama, Med kralının bir hilesi ile zehirlenerek ölmüştür. Adı ile anılan destan, onun ölümüne yazılmış bir ağıttır.

 

            Türklerin karakteristiği (belki de bütün insanların bir ortak zaafı); birbirini çekememe özelliği var maalesef. Gazneli Mahmut Hindistan'a 17 sefer yapıyor. Oğlu Mesut baba yolunda devam ediyor. Batıya doğru arayışları olan Selçuklular ile de rakipler.

 

            Akılcı olmak gerek. Kuru bilgi bile yetmiyor. Öfkeyi, bencilliği, kibri, çıkarcılığı, haseti, öçalma /intikam duygusunu nasıl düzeltecek, terbiye edeceksiniz? Donanım gerek. Sevgi, Adalet, Merhamet üçlüsünü, ölçülü bir devlet irade ve gücüyle takviye ederek tarihin sonradan "keşke" demeyeceği bir ömür ve nizam yaşamak yaşatmak gerekiyor.

 

            İran coğrafyasında bugün ve geçmişte, din ve mezhep, milliyetin önünde olmuş çoğu zaman.

 

            NADİR ŞAH 

            Meşhed içindeki gezimiz, programda yazılı olandan biraz farklı gelişti. Ama yazılı olanların hemen hepsine veya çoğuna gittik. Bugün Nadir Şah müzesine gidiyoruz. Giriş cephesinin sağ üst tarafında büyük bir heykeli var Nadir Şahın. 

 

            Selçuklu, İlhanlı, Safevi ile devam eden Türk hanedanları, Oğuz boyu Afşar (Avşar) Hanedanı'nın kurucusu Nadir Şahla devam ediyor. 1736-1747 yılları arasında İran Şahı. İran, Azerbaycan, Hindistan'ın kuzeyi ve Orta Asya'nın bir bölümünü içine alan büyük Afşarlar imparatorluğunu kurdu. Afganlar, Osmanlılar ve Babür İmparatorluğu'na karşı zaferler kazandı. Çevrede mücadele ettiği hep, diğer Türk devletleri. Nadir Şah, Asya'nın son büyük fatihiydi. İran'da Türk devlet hakimiyeti Gacarlardan (Kaçar) 1925'de Pehlevilere (Fars, Pers, Acem) geçmesiyle son buluyor.

 

            Müzeden çıkarken Zencar Azerisi bir Türk aile ile karşılaşıyoruz, müzeye gelmişler. Ayak üstü sohbet ediyoruz. Resim çektiriyoruz. Beyleri, iki kez Erdoğan'a, Türkiye'ye selâm dedi. Türkiye onlara çok güçlü görünüyor. Bunu hemen her yerde hissettik.

 

            İMAM RIZA TÜRBESİ 

            Hz. Peygamberin Hz. Hüseyin'den devam eden yedinci kuşaktan torunu, oniki imamın sekizincisi. Önce İmam Rıza'nın kabrini ziyaret ediyoruz. Çok sayıda tarihi yapı var, zaman içinde birbirine eklenen. Kaybolmamak için rehberimiz sıkı sıkıya tembihlerde bulunuyor. Elinde yüksekte tuttuğu kırmızı flama ile gruba sürekli yerini işaretliyor. Duamızı edip salimen ayrılıyoruz. 

 

            Şia hacısı oluyormuş buraya gelenler. Ama tabii ki bu bir yakıştırma olmalı. Çünkü İranlıların hac için Mekke Medine'ye gittiklerini biliyoruz. Çok ciddi güvenlik tedbirleri var. Üst baş tam aranıyor. Kadınları umreci gibi giydiriyorlar.

Timur'un oğlu, Şahruh Mirza'nın eşi ve meşhur gökbilimci Uluğ beyin annesi olan Gevher Şad hanım buraya bir cami yaptırmış. Mezarı da burada (Açık mavi renkteki kubbe). Timurlular hanedanına (Osmanlılar der gibi) (1370-1507) ait pek çok eser var burada. Yani, sonradan oluşturulan meydan dışında eserlerin hemen hepsi Türklere ait. Resimlerde görülen meydan, 10 yıl öncesine kadar çarşı imiş. Genişletilerek meydan haline getirmişler. Klasik İran Türk Sanatı kullanıldığı için yeni ek binalar da eski eser sanılıyor. Burası dini ve tarihi bir çekim merkezi (Meşhed). 

Yarın Şiraz'a, İran'ın güney batısına uçacağız.           

Allianz, Manisa’da %78’i sigortasız olan KOBİ’leri 

Fayda Ekosistemi ile güçlendirecek

YAZARLAR