Kimi zaman bir konuyu “öyle dense ne olur?” diyerek bağlamaya çalışırız. Bu ifade, “soru sormak” tan çok, sözü uzatmamak isteğinin karşılığı olarak bir “ünlem” olmalı. Yani bir yatıştırma ifadesi…
Hangi niyetle olursa olsun her yatıştırma ifadesi, her konu için geçerli, makul görülmüyor veya görülmemeli. Çünkü birçok konunun bir geçmişi var; göz adı edilemeyecek değeri var.
Değere saygı, değeri unutmama ve onu değerlendirme hafife alınmamalıdır. Sessizliğiyle akan zaman, katı varlığıyla mekân ve onsuz edemediğimiz lisan öyle diyor.
İnsanlar, kurdukları yaşama biçimleri medeniyetleriyle birbirine yaklaştırırken, milli karakterlerini milli kimliklerini kazandıran kültürleriyle de kendi ortak özelliklerini yansıtırlar. Bu ortak özellikler, insanları, diğerlerinden farklı kılan, kendine ait kılan özelliklerdir.
Yaşadığı coğrafyanın yaşayışını şekillendiren insanoğlu, tarih boyunca çeşitli isimlendirmeler yapmıştır. Bu isimlendirmeler, duygu ve düşüncelerin çevreye yansımasıdır.
Ayrıca geçmiş zamanın tarihi, üzerinde yaşanılan coğrafya, beşeri faktörler ve mutlaka konuşulan dil de önemli rol oynar, isimlendirmelerde. Böylece çevre, toprak, mekân anlaşmayı sağlar ve hayatı kolaylaştırır, zamana damgasını vurur, daha önemlisi anlam ve değer kazanır.
İsim verme, bir şeyi başka bir şeyden ayırt etmek için kullanılan bir gelenektir. Yer isimlendirme tarihinin, insanın yaşadığı yer ve çevresiyle birlikte, hayati ihtiyaçlarını ve avlanma sahalarını isimlendirmesiyle başladığı kabul edilir.
Yer isimleri, geçmiş ile gelecek arasındaki bağlantıyı sağlayan temel bir köprü olması sebebiyle isim verme, bütün kültürlerde olduğu gibi Türk kültüründe de önemli bir yere sahiptir.
Türkler, en eski çağlardan beri mekânın siyasallaşmasında dağlara, yaylalara, köylere ve şehirlere dikkat çekici isimler, vermişlerdir.
Yine Türkler, toprak parçalarını isimlendirip belirtmede bir coğrafyacı titizliğiyle davranmışlardır. Böylece uzun süre gözlem ve tecrübeler ile üzerinde yaşanılan toprak olarak coğrafyaya, Türk kimliğini vererek coğrafyayı vatan haline getirmişlerdir.
Yer isimlendirmelerinde mahallî “mevki” isimleri, o coğrafyanın yerleşme tarihi açısından önemlidir. Mahalli mevkilere verilmiş olan kişi veya kavim (bey, soy, oymak, oba, cemaat) isimleri, tarihî bilgileri tamamlamaktadır. İlçemizdeki “Danişmend” veya “Durhasan” mahalle isimleri, çevre mizde karşılaştığımız güzel örneklerden sadece ikisidir.
Pek çok yörede, kişi ve yer isimleri, âdeta birbirleriyle iç içedir. Kişi ve yer isimleri yanında, tarihî belgelere girmeyen yüzlerce yer isminin “mevki ismi” olarak yaşadığı da görülür.
Bazı mevki isimlerinin ses ve biçim olarak değişikliğe uğradığı; başlangıçtaki sesinden biçiminden çok farklı olduğu görülür. Guz’un Oğuz’a, Kırgın’ın Kargın’a (Kargınışıklar), Kırık’ın Kınık’a dönüşmesi gibi.
Yer veya mevki ismi olarak ilçemizdeki resmi ismi “Mehmet Akif Meydanı” olan alan da, bizce ele alınmaya değerdir.
Benim yaşımdaki mahalle arkadaşlarım ve benden önceki büyüklerimiz daha iyi bilirler.
Zamanının sokak oyunlarını (meşe, çivi, birdirbir, cuk cuk…) icra etme, “gavur küfürü” yapma, “üç kale” oynama, son zamanlarında da top oynama vs. yeri olan bu alanın şimdiki isimlendirmesi de, böyle bir ses ve biçim değişimine uğramıştır.
Secaattin ve Hacı Hamza Mahallelerinin ortak meydanı olan alan için “Çereşe” denilse ne olur? Zaten yaygın olarak öyle deniliyor.
Bazı mevki isimlerinin başlangıcındaki ses ve biçimin sahibine aitliği, şu veya bu sebeple unutulup şimdiki zamandaki ses ve biçime dönüşmesi, beraberinde birtakım varsayımları getirmiştir. Bizce sıkıntı, açıklamayı gereken durum budur.
Hali hazırdan hareketle yapılan yorumlar, elbette olana dayanır.
Vaziyet, geleceğe kayıt düşerek, vefa örneği olmak üzere alanın topoğrafyasından hareketle bir değerlendirme yapmanın daha doğru olacağını düşündürmektedir.
Şimdilik bu kadar.
Hepinize gönlünüzce hayırlı bayramlar…