Rüşvet, maddî veya mânevî olarak haksız bir kazanç sağlamak amacıyla, yetki sahibi bir insana teklif edilen menfaattir. Kişi, böylece sahip olduğu yetkiyi kötüye kullanarak, para, mal veya hediye şeklinde elde edilen haksız kazanç ile onu temin edenin lehine davranır. “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile haram yollardan yemek için o malları hâkimlere (idarecilere veya mahkeme hâkimlerine) (rüşvet olarak) vermeyin.” âyeti ile haksız menfaat elde etmek amacıyla yetkili insanlara rüşvet teklif etmenin “haramlığı” kesin biçimde bildirilmiştir. Helâl ve meşru yollar varken başkasının hakkını haram yollardan gasp etmek suretiyle elde edilen kazancın hiçbir yararı olmayacağı açıktır. Zira artık onda başkalarının hakkı vardır ve “kul hakkı ihlâli” Allah Resûlü’nün en çok sakındığı ve sakındırdığı durumlardan biridir. O, “...Ben Allah’a üzerimde hiç kimsenin hakkı olmadan ulaşmayı umarım.” şeklindeki duasıyla kul hakkı konusundaki hassasiyetini ortaya koymak tadır.
Rüşvet, İslâm dininin genel ilkeleriyle taban tabana zıttır. Çünkü rüşveti veren kişi hak etmediği bir menfaat elde ederken, rüşveti alan kimse de görevini kötüye kullanmış ve kendisine verilen emanete hıyanet etmiş olmaktadır. Rüşvet vasıtasıyla, mevki ve makamlara yeterli donanıma sahip olan ehil insanlar değil de ehliyet ve liyakat vasfı bulunmayan kişiler getirilebilmektedir. Bu durum Allah Teâlâ’nın ilâhî mesajına da ters düşmektedir: “Allah size, emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder...”
Büyük idealleri gerçekleştirmek üzere görevlendirilen Allah Resûlü’nün varlığı, tebliği, çabaları bazı kimselerin işine gelmiyordu. Çünkü uzun yıllardan beri sorgulamadan uygulaya geldikleri alışkanlıkları, kazandıkları menfaatleri, kurulu düzenleri vardı. Oysa Efendimizin çağrısı tam da bu alışkanlıklarını değiştirmeleri yönündeydi. Hayatlarını baştan aşağı değiştirmeyi hedefleyen bu elçiyi susturmak için ellerinden gelen bütün yolları denediler. Hakaret, baskı, şiddet, ambargo... Çare bulamayınca karşı konulamaz olduğunu düşündükleri çok cazip bir teklif geldi akıllarına: rüşvet vermek! Dünyada nimet adına akıllarına gelen her şeyi bu kutsal emanetçiye sunup onun görevinden vazgeçmesini sağlayacaklardı. Anlaşmak üzere amcası Ebû Tâlib’den aracılık yapmasını istediler. Ancak Resûlullah oldukça cazip görünen bu teklifler karşısında şu tarihî cevabı vermişti: “Amca, vallahi bu dini terk etmem için sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler, Allah onu üstün kılana ya da ben bu uğurda helâk olana kadar bu dinden vazgeçmem.” Bu cevapla Peygamberimiz, inanç sistemleri tanrılarıyla ilişkilerini düzenleyen aracı putların varlığına dayanan, dünyevî işlerini de çeşitli aracılar vasıtasıyla görmeye alışkın olan müşrikleri hayal kırıklığına uğratmıştı. Allah Resûlü, onların rüşvet tekliflerini tamamen reddederek bu görevden hiçbir surette vazgeçmeyeceğini göstermişti. Burada görevin ağırlığı ve önemi kadar bu görevi üstlenen elçinin üstün ahlâkı da dikkat çekmekteydi. İnsan, her türlü teklifi elinin tersiyle itip, sorumluluğunun gereğini eksiksiz bir biçimde yerine getirmeliydi.
Masumiyet kisvesiyle, çeşitli isimlerle hâkimlere sunulan ikramların, hâkimin hükmünü etkilemek üzere verilmiş birer rüşvet olduğu açıktır. Hz. Peygamber, hüküm verilecek bir konuda rüşvet alana da verene de lânet etmiştir. Başta Peygamberimiz, ardından da Raşit Halifeler tarafından Müslümanlar bu büyük günah hakkında uyarılmıştır. Zira başlı başına bir hastalık olan ve toplumun düzenini bozan rüşvetin özellikle adlî makamlarda bulunan hâkimlere bulaşması hâlinde toplum temelinden sarsılacaktır. Hâkimlere verilen rüşvet ve rüşvet sonucunda hâkimlerce verilen adaletsiz hüküm, haklının haksız duruma düşmesine ve hak etmediği cezayı almasına, haksızın da işlediği suça rağmen suçsuz muamelesi görmesine neden olacaktır. Bu, toplum için büyük bir yara demektir. Çünkü neticede adalet sarsılacak, bireylerin adalete güveni kalmayacaktır. Yalnız hukukî değil, dinî, ahlâkî ve vicdanî yönden de yasaklanan rüşvetin, haram olduğu âlimler tarafından açıkça ifade edilmiştir.
Rüşvet yalnızca bireyi değil, tüm toplumu ilgilendiren bir hastalıktır. Çünkü tek başına işlenmesi mümkün olmayan bir suçtur. Rüşvette bir alan, bir de veren kimse vardır ki ikisi de toplumdaki yozlaşmanın göstergesidir. Veren vermemeli, o teklif etse bile karşısındaki almamalıdır. Zira Allah Resûlü, “Allah’ın lâneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerinedir.” buyurmuştur. Rüşvet veren kimse kanunlara göre hak etmediği bir şeyi haksız yoldan elde etmek arzusundadır ve bu yaptığı haramdır. Kişi helâl yollarla, alnının teri ve elinin emeğiyle bir şeye ulaşabiliyorsa ulaşır. Aksi takdirde kanun dışı yollara başvurma hakkı yoktur. Mal, mevki, menfaat hırsı ile hak etmediğini ve hep daha fazlasını isteyen insanların başvurduğu rüşvet, esasında Allah Resûlü’nün teşvik ettiği helâl kazanç ilkelerine tamamen terstir. Zira o, “Hiç kimse kendi el emeğinin kazancından daha hayırlı bir yiyecek asla yememiştir...” buyurmaktadır.
Rüşvet alan kimse, sorumluluğunu yerine getirmeyen kimsedir. Rüşvet yoluyla görevini kötüye kullanmakta, hem rüşvet vereni hem de kendisini haram yoldan doyurmaktadır. İnsanlar arasında adaletsiz bir uygulamaya imza atmakta, haklıyı haksız duruma düşürdüğü gibi, haksızı da haklı konumuna yükseltmektedir.
Pek çok kötülüğü içinde barındıran rüşvet, toplumsal düzenin sarsıldığının ve değerlerin kaybolduğunun acı bir göstergesidir. Rüşvetin yaygın olduğu toplumlarda öncelikle yetkili olan insanların bozulduğu görülmektedir ki bu, toplum için bir faciadır. Çünkü eğitim ve kültür seviyesi yüksek olan, önemli makam ve mevkileri işgal eden bireyler rüşveti kabul ediyor ve ona göre hüküm veriyorsa korkulması gereken bir durum vardır. Allah Resûlü’nün rüşvetin ortaya çıktığı toplumların maruz kalacağını haber verdiği korku bu olsa gerektir.
Rüşvetin geçer akçe olduğu toplumlarda öncelikle bireyler, kendilerini geliştirmek, başarmak, çalışarak öne geçmek konu sunda ümitlerini kaybederler. Çalışsalar ve başarsalar da hak ettikleri yere ulaşamayacaklarını düşünürler. Bir süre sonra onlar da rüşvete sıcak bakmaya hatta başvurmaya yönelirler. Yani toplumun herhangi bir biriminde rüşvet uygulaması başlamışsa bu, bulaşıcı bir hastalık gibi toplumun her alanına yayılacak, buna bağlı olarak haksız kazanç, görevi kötüye kullanma, geleceğe dair ümitsizlik ve pek çok olumsuzluk toplumu çepeçevre kuşatacaktır. Zamanla haksız kazanç normal görülmeye başlanacaktır. Fert ve toplum için bir felâket olan rüşvetin hayatın her alanına yayılması ve Müslüman toplumlardaki uygulamaları maalesef Hz. Peygamber’in bu konudaki endişesini doğrular niteliktedir: “İnsanlar öyle bir zamana erişecek ki kişi, malını helâlden mi yoksa haramdan mı elde ettiğine aldırmayacak! ”
Dua: “Allah’ım! Bana helâl rızık nasip ederek beni haramlardan koru! Lûtfunla beni Sen’den başkasına muhtaç etme!”
Kaynak : Hadislerle İslam