NİYAZİ UYAR


SABAHAT AKKİRAZ’I DİNLERKEN


 
1995 yılında okul müdürüm Murat Yılmaz’ın hediye ettiği bir kasetle tanıdım Sabahat Akkiraz’ı. O gün, bugündür hemen her gün olmasa bile muhakkak dinlerim. Onun duruşu, sesi dinleyicisine verdiği izlenim öteden beri çok farklı gelir bana. Ondaki samimiyeti, vakarı… hiçbir sanatçıda görmedim! Özellikle Alevi – Bektaşi edebiyatına ait deyişleri yorumlamadaki yeteneği tartışılmaz, kıyas kabul etmez. Sesinin güzelliği, doğallıkla birleşince daha bir etkileyici geliyor insana. Bugüne kadar başka başka sevdiğim sanatçının, edebiyatçının, siyasetçinin… az da olsa hatalarına şahit oldum lakin(yazılı ve görsel basında) Sabahat Akkiraz’da böyle bir şeye dinleyici olarak, dikkatli bir okur olarak, şahit olmadım!

Sabahat Akkiraz her yörenin türkülerini, çok güzel yorumlar, nitekim onun Tanrı vergisi bir sesi var. Yorumladığı her eser, onun sesi ile daha bir güzelleşiyor. Mesela, Ercişli Emrah’ın:

“Salındı bahçeye girdi
Çiçekler selama durdu,
Mor menekşe boyun burdu”

Ya Pir Sultan Abdal’ın tevhid’i:

“Önüme bir çığır geldi,
Bir ucu var şar içinde,
Arifler dükkân açmış,
Ne ararsan var içinde.”

Eylem adamı, düşün adamı, tasavvuf ehli Pir Sultan Abdal’ın bu deyişi onunla daha çok ünlendi, başka başka sanatçılar tarafından da icra edilir oldu.

Sabahat Akkiraz, Pir Sultan deyişlerini söylerken, ben elinde bağlaması ile Sivas’ta Hızır Paşa’ya hak, insanlık dersi verdiğini görürüm. Hani, Hızır demiş ya Pir Sultan’a :
“İçinde Şah geçmeyen bir deyiş...” söyle demiş, aksi halde idam edileceksin demiş, o da her dörtlüğün sonunda:

“Siz de Şah diyeni öldürürlerse ben de bu yayladan şaha giderim,” demiş. İşte bu deyişlere ruh vermek ancak Sabahat Akkiraz gibi ustaların yorumları ile mümkün olur.

Bu manada Sabahat Akkiraz, Arif Sağ, Musa Eroğlu… aynı ustalıkla, aynı aşkla çalıp söyleyen ustalara gönülden teşekkür etmek lazım, var olsunlar.

Davut Sulari, sesi ve besteleri ile başka bir dünyanın insanı gibiydi. Harika besteleri, ona uygun müzikleri, sonra da bir fırına sokulup orada şekillenen o muhteşem sesi: Işıklar içinde uyusun.

Mesela:
“Bir güzel sevdim, gönlüm içinde
Ayağı yok ama amma gözleri vardır.
Dedim güzel nedir, sendeki bu hal,
Küsmesi yok amma nazları vardır.”

Sabahat Akkiraz’ın yorumu, Arif Sağ’ın sazı eşliğinde muhteşem, olağanüstü bir eser çıkıyor ortaya. Mesela bu deyişi dinleyen İnsan, sevdiğinin içinde gönlünü aramaya çıkar her yaşta, her başta. Saz ustası ile ses ustasının icrası insanı buralardan alıp ta ötelere, sevdiğinin mekânına doğru, savurur. Şu sesteki naifliğe, şu sesteki sihre bakın, insanı kendinden alıp gitmiyor mu?

Onun yol arkadaşları aynı zamanda “ustalarım,” dediği gerçek anlamda sanatçı olan, herkesin üstünde anlaştığı bu isimler değiller mi? Onun hayatından Arif Sağ’ı, Musa Eroğlu’nu, Feyzullah Çınar’ı… çıkarmak mümkün müdür? Öyle bir şeyi yapmayı bırakın düşünmek bile “müziğin hayat damarlarını kesmek değildir de nedir?

Âşık Mahsuni, bu ülkenin aydınlanması, çağdaşlaşması için çok bedel ödemiş, yirminci yüzyılın Pir Sultanıdır. Onun besteleri çağını aşmış yarınlara seslenen dayanışma, kaynaşma, marşlarıdır.

Ne güzel diyor Mahsuni baba:
“İnce ince bir kar yağar
Fakirlerin üstüne,
Neden felek inanmıyor,
Gariplerin sözüne!”

Hey gidi gençlik hey, bu halkın daha güzel günlerde yaşaması, sömürülmemesi için, nice gencin hayatı karartıldı, nice vatansever canını feda etti, mahpus damlarında işkencecilere karşı dimdik durdu…

“Vefasız tabipten derman olur mu?
Ufacık pınardan Ceyhan olur mu?
Ta ezelden karga şahan olur mu?”
…”

Her dizesi ile sayfalar tutacak bir eser ortaya çıkacak iken büyük usta bir dize ile hem felsefeyi hem sosyolojiyi ortaya koyuvermiş işte! Bu güzel eseri Sabahat Akkiraz’dan dinlemek Mahsuni ustayı büyüttükçe büyütüp ulaşılmaz bir dağ yapıyor.

Sabahat Akkiraz’ı dinlemek, benim için ibadet gibi bir şeydir. O söylerken konuşmam, yüreğimle dinler, kendimden ayılıp başka diyarlara giderim. O anda sorulan soruları bile duymazdan gelirim. Onu dinlerken, gönül diyarına yolculuk yapar, gönül diyarından, ta dünyanın bir ucundaki Everest’in doruğundaki Mavilime selam ederim.

Sabahat Akkiraz’ı dinlerken, Kerbela’yı yaşarım, aç susuz bırakılan yetmiş iki Ehlibeyt evladının acısını yüreğimin en derininde yaşar, Fatıma Ananın Hüseyin’ini hatırlarım.

Sabahat Akkiraz’ı dinlerken, Bedrettin’i yaşarım, “Edirne sarayında damızlanmış atlarıyla Bedrettin halifesi Börklüce ve yiğitlerinin katledilişi gelir gözümün önüne.

Sabahat Akkiraz’ı dinlerken, yârin yanağından gayrı her yerde her şeyde hep beraber diyebilmek için Bedrettin’i düşlerim.

Sabahat Akkiraz’ı dinlerken, Sivas’ta Madımak’ta cayır cayır yakılan canların acısını yüreğimin en derininde hissederken Ecevit’in yazdığı “Madımak ağıtını” dinlerim Faruk Demir’den; sonra da bedduaların biri bin olur insanlık düşmanlarına…

Sabahat Akkiraz’ı dinlemek, bir ibadettir, onu dinlemek demek yüreği kemliklerden arındırmaktır, onu dinlemek demek, gerçek varlığa ulaşmak adına daha güzel bir ülkede barış içinde yaşamak adına tek çarenin daha çok sevmek olduğu gerçeği çıkar bir kez daha ortaya! 

Aralık 2019 Bayraklı
 

YAZARLAR