Mustafa KAYA


SEÇİM SATHI MAHALLİ


               Yine seçim sathı mahalline girmiş bulunmaktayız. Eskiden, baya eskiden sıklıkla duyduğumuz bu cümleyi gençlerimiz anlamayabilir.                       Açıklayalım : “Sathı Mahal” yanlış kullanımdan kaynaklı bir kelime öbeği aslında. Gerçeği sathı mail. Eğik düzlem anlamına geliyor, eğik görününüm anlamına geliyor. Sathı mail olmuş; sathı mahal. Bana da eskiden beri garip gelir bu kelime öbeği. Ama doğrusu yanlışından daha cazip, daha kullanışlı gelmiyor bana. Bizim kullanışımızdaki anlamı şu : Seçim çalışmalarının evvelinden seçim sonuçlarının kesinleşmesi ve kabullenişine kadar geçen süre. Toparlayarak ve özetleyerek söyleyelim: Seçim sathı mahalline bir sene bile ara verilmeden yeni bir formatla girmiş bulunmaktayız. 

               Seçim sathı mahalli kelimelerinin aksine, Makro ve mikro kelimelerini sıklıkla kullanır olduk. Özellikle ekonomi alanı, hayatımızın birçok safhasını meşgul ettiği için ve ekonomistleri sık sık dinleme ihtiyacı hissettiğimiz bir gerçek ve  bu kelimeleri çok duyuyoruz. Hatta bu kelimeleri yerli - yersiz, doğru - yanlış her yerde kullanır olduk. İnanın geçen seneki seçimler, gözümüzde iktidarı ile muhalefeti ile o kadar büyütüldü ki bu kelimeleri bugün kullanmak istiyorum. Özellikle geçen seneki seçimlerden “makro seçim” diye bahsedip bu seneki seçimleri “mikro seçim” diye nitelendirmek hoşuma gidiyor. 

               İktidarın Ankara merkezli, merkezi hukuki normlara dayalı, hükümetin her bir hareketinin ülkenin dört bir yanındaki kılcal damarları etkilemesi düşünüldüğünde “makro” yani büyük ölçekli seçim olması bu tabiri, haklı kılıyor. 

               Bir sene bile dolmadan benim tabirim ile mikro ama gerçek adı ile yerel seçimler geldi, çattı. Biz yerel seçimleri de hem çok önemseriz hem de gündemimizin neredeyse yegâne konusu olur. Demirci gibi yerlerde bunun sebebi açık-seçik- nettir: küçük bir memleket olduğu için en yakınımızdaki yanı başımızdaki muhtarı ve istediğimizde ve yeri geldiğinde her gün görebileceğimiz ilçe reisini seçeceğimiz bir seçim olmasıdır. Yani aslında daha kendimizden daha elini hemen sıkabileceğimiz, derdiğimizi anında anlatabileceğimiz yöneticileri seçeceğiz. Açıkçası; hem çok iyi, hem de çok kötü! Acele etmeyin! Anlatacağım. Ama bu güne ama ömrümüz var ise yarına…

               Yerel seçimler ile ilgili söyleyeceğim birçok konu çocukluğumdan beri topladığım anı ve veri karışımlarından oluşuyor. Bunları analiz edip bir takım sosyolojik ve psikolojik ürünler elde etmek mümkün kendimce. Bunu demokrasi dediğimiz kavrama da şamil (kapsayan) kılarak açıklamam gerekecek. Demokrasiyi, yazının başında açıkladığım seçim sathı mahallinden daha doğrusu seçim için başlanılan çalışmalardan itibaren gerekli ve gerekene uygun kullanırsak iyi sonuçlar elde edebiliriz. Seçim çalışmalarına başladığımız o ana, seçmenlerin özgür iradeleri ile seçecekleri yöneticileri seçmelerinin bir hak ve bu hakkı kullanmak olduğunu bilmeleri gerekiyor. Seçme hakkı ile beraber seçilme hakkının da en tabii hak olduğu önemsenmelidir. Ama bunun sadece bir hak olduğu, buna karşılık; yola çıkarken ben seçilmeliyim, bizim adayımız seçilmeli, partinin yada görüşümün adayı seçilmez ise seçen kitle aptaldır, rakibimiz hile yaptı, dezenformasyon yapıldı diye düşünürsek, bunlar gerçekten sonunda doğru olsa dahi, başlangıcımız itibari ile çamura yatmaktır ve kötü niyetli bir başlangıçtır nokta. 

               Yola çıkarken, “rakiplerimizin bizi kötüleyeceği aşağılayacağı veya hakaret edeceğini peşinen kabullenmek gerekir!” diye bir düşünce var toplumumuzda. Biraz daha entelektüel birikimi olanlar; “agora meydanına çıkan taşlanır!” diye de gerekçe üretiyorlar. Hâlbuki herhangi bir yöneticiliğe talip olunduğunda, doğru bile olsa, daha önce aklına bile gelmeyen rakipteki eksikliklerin kullanılması, zorunlu mu olmalı? Kişinin geçmişinde yüz kızartıcı suçlar yok ise ufak tefek insani hatalarını gündeme getirmek, rakipler arasında zorunlu bir vazife mi olmalı? Ve diyelim ki, cezasını çektiği suçların bile artık gündeme gelmemesi gerekmiyor mu? Artık daha da vahimi rakiplerde olmayan olumsuzlukları, yalan-yanlış dedikoduları iftiralar atılmak suretiyle devamlı gündemde tutmak, ne dinimize ne örfümüz - geleneğimize ne de hâlihazırdaki hukukumuza uygundur. Üstüne bunlar aynı görüşteki, aynı programı uygulayan-uygulamak isteyen kişiler arasında oluyorsa buna artık daha ne demeli?

               Aslında her şey “o başlattı!” ile başlıyor ve arkası kesilmiyor. İspat edemeyeceğimiz her şey siyasi rakiplerimiz ile ilişiklerimiz de ne de normal ilişkilerimiz de kullanılmaması gereken anekdotlardır. “Çamur at, izi kalsın!” felsefesi küçük çocuklarımıza kadar inen bir mevzu oldu artık. Karşımdakini ekarte edeyim de gerekirse hukuk önünde kolayca hesap veririm diyebiliyorsak; bu anlayış egemen olduğunda toplumumuz gene kolayca parçalanır ve dağılır gider. 

Bir dahaki yazımıza muhtarlık ve belediye seçimlerine dair bir iki anım ile bazı tespitlerde ve uyarılarda bulunmak istiyorum. Ben sizi bekliyorum, beklenmek de istiyorum. 

               Hadi kalın sağlıcakla! .

YAZARLAR