Akın AKAR (Eğitimci - Yazar)


Şikâyet !

“İyi bir öğretmen kendisini yavaş yavaş gereksiz kılabilen insandır”. // Thomas J. Carrutheris


                2013 yılıydı. Mesleğimde 3. yılım ve eş durumu ile köy ilk okulundan merkez ilkokuluna tayin olmuştum. Bir öğretmen tayin olduğunda sevinç ile hüznü aynı anda yaşar. Eski görev yerinden, öğrencilerinden, alışkanlıklarından da ayrılık vaktidir çünkü! Yeni görev yeri, yeni çocuklar, yeni hayatlar demektir, bu da heyecan ve sevince gebedir.

                Milli Eğitim Müdürlüğü’nde ayrılış ve başlayış evrakları teslim edildikten sonra yeni görev yerimin merdivenlerinden çıkmaya başladım. O sırada, benle aynı zamanda yine başka bir köyden o okula atanan Cafer beyle tanıştım. Yeni idarecimizin odasına yürürken Cafer Bey 1. sınıf okutmaktan çok ara sınıf okutmayı tercih ettiğini belirten bir konuşma yaptı. Okulda öğretmeni olmayan sınıfları bilmediğim için ben şansıma hangi sınıf olursa okutacağımı belirttim. Adı gibi meslek hayatımda hep Aslan bir eğitim büyüğü olarak tanıyacağım, Aslan hocamız ile tanıştığımızda - hocamız okulumuzda müdür muavini olduğunu belirterek - 2 sınıflarının öğretmene ihtiyacı olduğunu belirtti.

                Cafer bey hangi sınıflar olduğunu sorduğunda, müdür muavini 3. ve 1. sınıflar olduğunu söyledi. Cafer bey hemen 3. sınıfları alabileceğini dile getirdi. Doğal olarak 1. sınıf öğretmeni ben olacaktım. Benim için önemli değildi sınıf seviyesi, bir an evvel yeni öğrencilerime kavuşmak istiyordum. O okulda önceden tanıştığım ve aile dostum Kenan bey başka bir sınıfı okutuyordu. Teneffüs esnasında yeni sınıfım hakkında bana bazı bilgiler verdi.

                Bunlar dönem başından beri bu sınıfa gelen 4. öğretmen olduğum, her gelen öğretmenin bu sınıfı bırakmak istediğini, 4 tane 1. sınıf arasından öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin bu sınıfta toplandığı belirtilmişti. O an bu söylenenleri önemsemediğimi dün gibi hâlâ hatırlıyorum. Mesleğinizi ve çocukları severseniz, her öğrencinin değerli olduğunu hissedersiniz. Kenan bey de benim biraz daha fazla çaba göstermem gerektiğini söylemek için bunları dile getirmişti.

                1 / E sınıfında dezavantajlı, parçalanmış aile çocuğu, davranış bozukluğu, özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerim olduğu gibi başarılı öğrencilerim de vardı.

                Bir gün idare tarafından çağrıldım. Bir öğrencimin kalbinden rahatsız olduğu, aşırı strese karşı duyarlı olduğu belirtiliyordu. Böyle bir öğrenciye nasıl yaklaşmam gerektiğini açıkçası bilmiyordum.

                Gün geçtikçe sınıfımın zor öğrencilerden oluştuğunu kavramaya başladım. Sebebi birçok öğretmen değişikliği ile öğrencilerin öğrenme stillerine alışamamaları ve odaklanamamaları ile ilgiliydi. Kısmen yanlış öğrenmelerin de kalıcı hale gelmiş olması yeni öğrenmeleri engelliyordu.

                Bir yerden başlamalıydık ve hızlanmalıydık. Zümre öğretmenlerimiz ile yaptığım görüşmelerde de sınıfımın bayağı geride olduğunu fark etmiştim. Sınıfım ile ilgili seviye değerlendirmesi yaptıktan sonra hızlı bir şekilde harflerimizi öğrendik. Her geçen gün sınıfımıza yeni öğrenciler de gelmeye başladı. Tibet ve Aliya bunlardandı. Okulumuzda yapılan değerlendirmelerde Tibet hep sınıfımızı gururlandırırdı. Yavaş yavaş diğer öğrencilerimiz de ön plâna çıkmaya başladı. Aliya özel bir öğrenciydi. Kısmen özel öğrenme güçlüğü vardı. Onunla özel ilgilenir ek etkinlikler yapmaya çalışırdık.

                Sınıfımız 2. sınıfta bilgi yarışmasına hazırlandı. Yarışma zümreler arasında yapılacaktı. 5 tane 2. sınıf arasından bizler kesinlikle sonuncu olacaktık. Herkesin hatta sınıfımızın bile inandığı ama benim inanmak istemediğim bir gerçeklikti bu!   Bilgi yarışmasına yoğun bir şekilde hazırlandık. 1., 2. soru derken yanlış yaptıklarımız da oldu doğru yaptıklarımız da. Fakat yarışma sonunda biz 4. olmuştuk. Bu çocuklarım için harika bir sonuçtu.

                Yine bir gün idareden çağırıldım. Bu sefer hakkımda şikâyet vardı. Şikâyet Aliya’nın annesi tarafından yapılmıştı! Şaşırdım, çünkü her gün bire bir özel ilgilendiğim bir öğrencim ve ailesi ile de mütemadiyen bilgi alış verişi yaptığım kişilerdi.

                Sınıfımızda öğrencilerimin boyunu işaretlediğimiz bir boy grafiği vardı. Bu grafik tablosunun altında olan beyaz çubuğu yerinden çıkarmıştım. Çocuklarıma çarpma vb. işlemler yaparken tahtada göstermek amacıyla bu çubuğu kullanırdım. Yanlış anlaşılma olmasın diye de her akşam üstü bu çubuğu pencerenin dışına koyardım. Sınıfımız okulun 3. katı bu arada! Nasıl olmuşsa Aliya’nın annesi bu çubuğu dışarı koyarken görmüş ve beni idareye şikâyet etmiş. Gerekçe de şu, Akın öğretmen öğrencileri dövebilir, sınıfının penceresinde beyaz plastik bir çubuk var hep! Okul müdürümüze, onun öğrencisini veya sınıfımızdaki başka bir öğrenciyi dövüp dövmediğimi, bilgisi olup olmadığını sordum? Okul müdürümüz öyle bir şey söylemediğini sadece şüphe ettiğini belirtti.

                Meslek hayatımda çok üzüldüğüm anlardan biridir. İftira günahtır bilirim ama özel bir gayret sarf ettiğim öğrencimin velisinin bu şekilde davranması beni çok üzmüştü. O asabiyet ile sınıfa gittim. Çocuklarıma sadece şunu sordum, çocuklar ben bu plastik çubuğu ne için kullanıyorum. Her biri de anlattığım gibi ifade ettiler. Ve o çubuğu tekrar grafiğin altına taktım. Aliya’ya karşı sevgim ve ilgim hiç değişmedi hatta 3. sınıfta seviye değerlendirme sınavında ilk 3’e girdiğinde beni çok gururlandı.

                En güzel anlarımda Öğretmenler Günü’nden kalma. Maddi durumu iyi olmayan bir öğrencim, bir kağıda sardığı pilot kalemi hediye etmişti. Çok kıymetliydi. Kalbinden rahatsız olan öğrencim kupa bardak hediye etmişti. Hâlâ saklarım.

                Yıllar sonra Lise’ye giden öğrencilerim ile karşılaştım. Okuma yazma öğrettiğiniz öğrencilerin, bir yerlere gelmesi öğretmenini çok mutlu eder. 

                Şikâyet ne mi oldu, unutuldu gitti. Öğretmenler öğrencilerine kin beslemezler, onlar biricik olan her hazineyi sadece severler. Çünkü onlar kıymetlidir...

YAZARLAR