Dr. Nurullah ABALI


ŞÛRA: KUR'AN'IN YÖNETİM İÇİN TALEP ETTİĞİ OLMAZSA OLMAZ İLKE


               Kur’an herhangi bir yönetim şekli getirmemiştir. Kur’an’ın getirdiği ve ortaya koyduğu şey, yönetim ile ilgili zaman üstü ilkelerdir:

 

               • Adalet, tarafsızlık, eşit muamele (Araf [7] 29; Maide [5] 8, 42; Nahl [16] 90; Nisa [4] 58, 135; Sad [38] 22, 26).

               • Ehliyet [liyakat, uzmanlık] (Nisa [4] 58, 59).

               • İstişare (Al-i İmran [3] 159; Şûra [42] 38).

               • Yöneticilerin hesap verebilirliği (Al-i İmran [3] 161; Mümtehane [60] 12).

               • Din ve vicdan özgürlüğü (Bakara [2] 256; Enam [6] 107; Kâfirun [109] 6; Nisa [4] 140).

               • Genel / ortak iyinin (maruf) yanında olmak ve kötülüğü engellemek (Al-i İmran [3] 104).

               • Zengin ve fakir arasında gelir uçurumunu engellemek (Haşr [59] 7).

               • Ekonomide, ticarette hileyi engellemek (Şuara [26] 181-183).

               • Rüşvet yasağı (Bakara [2] 188).

               • İsraf yasağı (Araf [7] 31).

               Bu ilkelerden şûra üzerinde duralım: 

               “... (Yönetim) işinde onlarla istişare et...” (Al-i İmran [3] 159). 

               “...Onlar toplumsal işlerini aralarında şûra / danışma yoluyla görürler...” (Şûra [42] 38). 

               Kur’an, Mü’minlerin yönetim ile ilgili meselelerini danışmak, görüş alışverişinde bulunmak anlamındaki şûra ile çözmeleri gerektiğini bildirir. Şûra kelimesi arının bal yapma süreciyle ilgilidir. Arıların iş birliği ve dayanışmasını ifade eder (Lisanül-Arab, Tacul-Arus; Ş-V-R mad.). Şûra, kolektif bir çabayla akıl çiçeklerinden toplanan özün bir petekte bala dönüşmesidir. Fakat ne yazık ki daha sonra bu istişare, vezirlerin görüş bildirmelerine karşılık son kararı sultanın vermesi şeklinde saptırılmıştır. Oysaki Rasulullah'ın da hayatında gördüğümüz gibi esas olan bir kararın çoğunluğa göre alınmasıdır. Ayrıca yönetenlerin denetlenmesi açısından da şûra ilkesi çok önemlidir.

               Yüce Allah gönderdiği elçisine vahiy ile yol gösterdiği halde toplumsal işlerin yürütülmesinde ondan şûra ilkesini uygulaması emretmektedir. Mü’minler de aynı şekilde yönetim işlerini kadın erkek ayrımı yapmadan istişare ile yerine getirmek zorundadırlar. Çünkü ayetlerdeki şûra emri tüm insanları içermektedir.

               Nebimiz ilk Müslüman toplumun var olma mücadelesinde belirleyici önemdeki her kararı ashabı ile istişare ederek almıştır. Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu’nun yaptığı araştırmalara göre Rasulullah en az 18 defa istişare etmiş. Hiçbir istişareye rağmen kendi kararını dayatmamıştır. Yani şûra tavsiye niteliğinde değil, bağlayıcı olan bir karardır (Talip Türcan, “Şura,” DİA, XXXIX, 231).

               Kur’an’da şûra konusunda herhangi bir cinsiyet ayrımı yapılmamasına rağmen ne yazık ki kadınlar bazı uydurma rivayetler nedeniyle bu hak ve yükümlülükten mahrum bırakılmışlardır. Buna sebep olan zihniyetin köklerinin Cahiliye Arap anlayışına kadar uzandığını görebiliriz. Cahiliye Arap zihniyetine göre herhangi bir konuda kadınların görüşüne başvurmak ahmaklık sayılırdı. Araplarda "re’yün nisa" ifadesi, görüşte bir isabet sizlik, bir zafiyet ve düşüklük olduğu zaman kullanılırdı. Bu sebeple Cahiliye Arap toplumunda, kadınlara danışılıp dediklerinin aksini yapmanın gereği ve işini kadınların görüşüne dayandıran kimsenin aşağılanmış olacağı şeklindeki düşünceler bir atasözü haline gelmişti.

               Her ne kadar bu iki atasözü bazı kaynaklarda hadis olarak ifade edilse de bunlar, Cahiliye Dönemi'nde geçerli olan Arap örfüdür ve kesinlikle Kur’an’ın görüşüne aykırıdırlar (Ramazan Altıntaş, “Cahiliye Arap Toplumunda Kadın,” (65). Uydurma rivayetlere örnekler: “Kadınlara danışın ama dediklerinin aksini yapın.” (Aliyyü’lKari, Uydurma Olduğunda İttifak Edilen Hadisler, hadis no: 160, s. 158; Acluni, Keşfül-Hafa, II, 6). “Kadına itaat etmek pişmanlıktır.” (İmam eş-Şevkani, Mevzu Hadisler, 302 [Nikâh Kitabı 32]).

               Rasulullah’ın kadınlarla yaptığı istişarelerde Arap kültürünün aksine olarak, hep olumlu etkiler görülmüştür. Rasulullah ilk vahyi aldığında endişe ve sıkıntısını eşi Hatice ile paylaşmış ve onunla istişare ederek rahatlamıştı. Bu olay, Hatice Validemizin zekâsını ve isabetli karar verme yeteneğini ortaya koymaktadır (Buhari, Bed’ul-Vahy 1 (3); Mehmet Eren, “Hz. Muhammed’in Sünnetinde Kadına Verilen Değer.”). Yine Şuayb Nebi’nin kızları babalarına akıl verdiler. Babaları da onların dediği gibi yaptı (Kasas [28] 26-27). Ama ne yazık ki gelenek kadınların görüşüne başvurmayı ahmaklık saymaktadır. 

               Kadınların görüşlerini bildirmekle çok faydalı uygulamalara vesile olduklarını hatırlamakta fayda vardır. Örneğin Mescid-i Nebevi’ye bir minber yapılmasını Rasulullah’a bir kadın teklif etmişti: “Ey Allah’ın Rasulü! Marangoz bir kölem var. Sana üzerine oturacağın bir şey yapsak olmaz mı?” (Buhari, Salat 64 (95), Büyu 32 (47). Bu teklif üzerine Rasulullah’ın daha rahat konuşma yapması için basamaklı bir minber yapıldı.

               Rasulullah ve dört halifenin de kadınlarla istişare ettiği ve onların görüşlerini aldıkları bilinen bir gerçektir. Halife Ömer halifeliği sırasında kadınlarla istişarede bulunur ve onların görüşlerini alırdı. Halife Ömer, kızı Hafsa’ya sefere çıkan askerler nedeniyle kadınların kocalarından ne kadar süre ayrı kalmaya sabredebileceklerini sordu. Halife Ömer kızının ona verdiği cevaba uygun olarak süreyi dört ay olarak belirledi. Ali ibn Ebu Talip nuhbe diye adlandırılan ve ehl-i şûra olarak bilinen sahabenin ileri gelenleriyle kadın erkek ayrımı yapmadan istişarede bulunmuştu (Tuğrul Tezcan, “Sünnet’te İstişare ve Hz. Peygamber’in İstişare Anlayışının Hulefâ-i Râşidîn’in Hayatına Yansımaları,” 111-112, 116, 119-120).

               Sonuç olarak Kur’an’a göre şûra yönetimin olmazsa olmaz bir ilkesidir. Yine bu şûra ilkesi baştan savma göstermelik olarak değil, çoğunluğun görüşüne uygun olarak uygulanmalıdır.

YAZARLAR