Ahmet İNCE


SU NİMETTİR !!

"... Kime anlatırsın suyun nimet olduğunu? Kime anlatırsın suyun tasarruflu kullanılması gerektiğini. Kime anlatırsın nimete şükür gerektiğini. Kime anlatırsın acze düştüğümüzde Rabbimize dua etmek gerektiğini..."


            Bir şeyin nimet olduğunu, insan ne zaman fark eder? Kıtlığında ve yokluğunda. Yine bir şeyin nimet olabilmesi için, insanın onun varlığı karşısında acze düşmesi gerekir. Peki, nedir bu acizlik? Âlemleri var eden, insanı yaratan Allah’tır. Nimetleri bahşeden O’dur.

            Dolayısıyla insan, her şeyden önce nimete şükretmekle yükümlüdür.

            Su hayat için, yaşamak için paha biçilmeyecek bir nimettir. Ancak insan, çoğunlukla bunun farkında değildir. Ülke olarak farkında olmadığımız bir nimetin, yani suyun yetersizliğini konuşuyoruz bugün.

            Bugüne kadar bilim insanları konuştu. Yaklaşan tehlikeyi istatistiklerle, bilimsel verilerle açıklamaya çalıştılar. Ancak pek umrumuza gitmedi. Ne zaman ki konu gündeme oturdu ve ürkütücü görüntüler ortaya çıktı, herkes bir kaygıya düştü.

            Göller kuruyor, barajlar dip yapıyor, göletler bataklığa dönüşüyor, yer altı suları derinlere çekiliyor, pulluk toprağa batmıyor, tarlalar işlenemiyor, balıklar ölüyor, şehirlerde içme suyu sıkıntısı kapıda bekliyor….

            Peki neden?

            Görüşten öte, şu bilgilere ve tespitlere hak vermemek elde değildir.

            Küresel iklim değişiklikleri, kendini iyice hissettirmeye başladı. Tabiatın dengesinde hızlı bir bozulma var. Bunun sebebi, insanın bu ölçüleri hoyratça kullanmasından kaynaklanıyor. Madencilik faaliyetleri için kesilen ağaçlar, yok edilen ormanlar, tahrip edilen flora örtüsü, yatağı kuruyan dereler ve diğerleri.

            Tarımsal sulamadaki israfın önü alınamıyor. Damlama sistemine bir türlü uyum sağlanamadı. Her yere artezyen anlayışının önüne geçilemedi. Türkiye yıllık su tüketiminin %77’sini tarımsal sulamada harcıyor. İçme ve kullanma suyu, ancak %13–14 seviyelerinde kalıyor.

            Pek çok bölgede, pulluk toprağa batmıyor. Konya ovasındaki obruklar, ürkütücü olduğu kadar düşündürücü.

            Son yıllarda düşen yağış miktarında, ciddi bir azalma söz konusu.. Rakamlar zaten bu gerçeği gösteriyor. Kışlar kış gibi değil, yazlar yaz gibi değil. Kar yağışı; kaynak suları için vazgeçilmez, ancak kar yağmıyor.

            Su gerçeğine, bütüncül bir yaklaşım gerekiyor. Bu devletin işi. Ancak yeterli mi? Elbette değil. Toplum olarak, bireyler olarak, meseleye duyarlılık göstermek gerekiyor. Bunun içinde topyekûn bir anlayış ve şuur lazım bize.

 

            Böyle bir şuur nasıl kazanılır?

            Söyleyeyim, inançla ve bilgiyle.

            Bilgiler ortada, herkesin gözüne batacak kadar açık ve seçik. Bunun niçin böyle olduğuna kafa yorarsak, inanç eksikliğimizi hemen görürüz.  Zira su nimettir. Nimeti veren Allah’tır. Vermezse, kısıtlarsa insan acze ve sıkıntıya düşer.

            Diğer yönüyle; Allah nimeti verir, insan bunu israf eder. Sonra daha fazlasını istemeye başlar. Bir başka yönüyle insan; nimete karşı nankörlük eder, Allah verdiği nimetleri kısar. Tarih boyunca bunun örnekleri görülmüştür.

            Bu konuda, şu ayete dikkatinizi çekmek isterim:

            “Allah rızkı her yerden bol miktarda gelen ve tatmin içindeki bir kenti örnek verir. Derken orası Allah’ın nimetlerine nankörlük etmeye başlar. Allah da işlerini bozmalarına karşılık onları, açlık ve korku içine sokar.” (Nahl–112)

            Ayette Allah’ın örnek verdiği kent Mekke’dir. Burada tarihi bir olaya dikkat çekilmiştir. Mekkeliler Allah’ın verdiği bütün nimetlere karşılık nankörlük etmişler ve sonunda aylarca devam eden bir kuraklıkla karşılaşmışlardır.

            Su nimettir. Nimetin sahibi Allah’tır. İnsan nimetin kıymetini bilmek zorundadır. Dahası var, nimetin şükrünü de yapmak zorundadır. Zira insanın; iki damla yağmur yağdırmaya gücü yoktur, imkânı da yoktur.

            Bu hakikati, şu ayette açık ve net olarak görüyoruz:

            “Gökten suyu indiren O ’dur. Ondan hem size içecek vardır, hem de hayvanlarınızı otlatacağınız bitkiler.” (Nahl–10)

            Daha iyi anlayabilmemiz ve bilgi sahibi olabilmemiz için, bu ayetin devamına dikkat kesilelim:

            “(Allah) su sayesinde sizin için ekinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsini bitirir. İşte bunlarda düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.” (Nahl–12)

            Bütün mesele; ayette bildirildiği şekilde, insanın ibret gözüyle bakabilmesidir. Bakamadığı zamanlarda hep sıkıntı yaşamıştır. Konunun pekişmesi için, şu ayeti de anlamak gerekir:

            “Allah, gökleri ve yeri yaratmış olandır. Gökten su indirir, size rızık olsun diye onunla yerden ürünler çıkarır…” (İbrahim–32)

            İsrafın haram olduğunu bildiren bir dinin mensupları; her şeyde olduğu gibi, su konusunda da büyük bir israf içindedir. Muhammed Aleyhisselam suyun nimet olduğunu ve kullanımında israfa kaçılmaması gerektiğini bize göstermiştir.

 

            Nasıl mı?

            Abdest suyunu kullanırken. Kaynakların verdiği bilgilere göre; abdestini sadece küçük bir tastaki su ile alırmış. Kullandığı tas, bugün Medine müzesindedir. Görenler hayret edebilir. Bir defasında bol bir su kenarında aynı tasla abdest alırken, kendisine daha fazla su vermek istemişler. Kabul etmemiş ve suyun tasarruflu kullanılmasını istemiştir. Ölçü şu; gürül gürül akan bir ırmağın kenarında bile abdest alırken, suyu tasarruflu kullanacaksın.

            O Nebinin uygulamasının çok dışındayız bugün. Kur’an zaten hayatımızdan çıkmış.

            Kime anlatırsın suyun nimet olduğunu? Kime anlatırsın suyun tasarruflu kullanılması gerektiğini. Kime anlatırsın nimete şükür gerektiğini. Kime anlatırsın acze düştüğümüzde Rabbimize dua etmek gerektiğini.

 

            Su nimettir, anlayan var mı acaba?

YAZARLAR