Mustafa KAYA


TAKILMADIK, TAKMADIK ANCAK FAYDALANDIK


               Geçenki yazımızda, bizim gibi ellili yaşlarda olup çocukluğunda, gençliğinde nasıl bir yaşam sürdüğümüzü hatırlatacak alıntı tespitlerden bahsetmiştim. Bu hafta da devem edeceğimi söylemiştim.

 

               Aslında “her yaşın kendine göre güzelliği var!” denir ya, bana göre güzelliklerin durumu kişiye göre değişiyor. Bakış açımızı değiştiren olumlu olumsuz etkenler var hayatımızda. Elbette çocukluğumuzda, gençliğimizde Bu güne göre birçok olumsuzluklar ve imkânsızlıklar yaşadık. Ama ömrümüze anlam katan değerleri de ruhumuza işlenmiş bulduk bu günden baktığımızda.

 

               Biraz daha alıntı tespitlere ve benim parantez içindeki tespitlerime devam edelim o zaman. Hadi bismillah…   

 

               * Okul açılacağı zaman Sümerbank ayakkabıları alınır, çok sevdiğim modeller için de bayramı beklemem söylenirdi.

               * Bayramlarda, kıyafetlerimiz ve yeni ayakkabılarımız başucumuzda dururdu.                                   Bazılarımız koynuna alır, yatardı.

               * Uyduruk oyuncaklarımız vardı. Hatırlı bir kişiden çok güzel bir oyuncak araba veya bebek geldiği zaman, bozulmaması için kaldırılır, bize verilemezdi !! Biz ona o bize bakardık.

               * İlkokulda kızlarımız sepet kadar kurdele takardı. Ne kadar kabarık ve büyük olursa o kadar makbuldü. 2 kafa gezerdi !!

               * Babalarımızın gömlek yakaları, bizim okul yakalarımız pazar akşamları kolalanırdı.

               * Genellikle herkes pazar günleri yıkanırdı!! banyo kazanı adeta merasimle yanar, banyolar yapılır çamaşırlar yıkanırdı.

               * Sokaklardan, yoğurtçu, yorgancı, kalaycı, dondurmacı, eskici, bileyici geçerdi.

               * 25 kuruşa bisiklet kiralar (acı hatıratı var benim için: kiraladığım bisikletten düşmüş hesap makineli saatim kırılmış kullanılamaz hale gelmişti. Rahmetli babamdan aylarca gizlemiştim.)

               * Herkesin en güzel ve en büyük odası misafir odası olarak ayrılır, kapısı kapatılırdı. Sonra da tüm aile küçük bir odaya tıkılır, hayat orada geçirilirdi. (anlamsız gibi gözükse de, bu günden bakıldığında anlamlı geliyor bana. Aile üyeleri olarak birbirimizi görmek, birbirimize görünmek ve birbirimizle  hemhal olmak babından.)

               * Radyo ve gece 12.00 de kapanan TV en kıymetli eğlencemizdi. “He man” ve “Bizimkiler” dizileri kaçırılmazdı. “Uğurlugil” ailesindeki Arap Bacı'ya herkes hayrandı.

               * İlkokulda okuma bayramı, kurdele bilmezdik. Herkes okurdu, kimse de bayram etmezdi. (Daha basit düşünülürdü. Mezuniyet bile şaşaalı olmazdı.)

               * Aşı olunacağı zaman tek iğne ile neredeyse koca sınıf bitirilirdi. Aids henüz çıkmamıştı, duyulmamıştı.

               * Okulda köylü şehirli ve fakir zengin bilmezdik. Kimse kimseye böyle garip soru sormaz, merak dahi edilmezdi.

 

               Herhangi bir sebeple götürülen hediye paketini açmak, geleneklerimize aykırıydı, ayıptı. Misafir gidince ilk iş onu açmak olurdu.

               * Misafirlikte ne kadar aç olursanız olun, ikram tabağındakileri bitirmek de ayıptı. Görgülüler bir lokma mutlaka bırakır, görgüsüzler hepsini yerdi.

               * Dondurma mayıs sonunda çıkar, annelerimiz temmuza kadar izin vermezdi.

               * Erkek çocuklar misket, ( bizdeki adı meşe idi.)bezden yapılmış topla futbol oynarlar; kızlar daha çok ip atlarlardı.

               * Kız ve erkek çocukların en sevdiği oyun Saklambaç ve 9 adet kiremit parçasının üst üste konularak önce topla yıkılıp sonra tekrar dizilmesi suretiyle oynanan Dalya diğer adıyla dombik oyunu idi. ( biz 9 kiremit derdik.)

               * Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek, bir dilim taze ekmek üzerine sana yağı ve toz şekerdi. ( bizde nedek yani salça idi adı.)

               * Fotoğraflarda gülmek laubalilikti. Pek çok kişinin düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Ağır, vakur ve ciddi olmak önemliydi.

               * Çarşıda, pazarda anne ve babamızdan bir şey istemek ayıptı. Ancak sorulursa yanıtlardık. Canımız istediği halde çoğunlukla da red ederdik.

               * Defter-kitap kaplama kağıtları ya kırmızı ya da mavi olurdu. 

               * Gazete kağıtlarından kese kağıdı yapar, undan yapılmış tutkalla yapıştırırdık.

               * 'Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek ' bir teklif değil, bir kararın iletilmesi gibiydi. Bu soruya 'hayır' demek mümkün değildi, adetlerimize göre ayıptı. Eğer reddedilirse bir başka gün o kişileri eve davet etmek gerekirdi.

YAZARLAR