AHMET AKKOÇ / Demirci İlçe Müftülüğü Şube Müdürü


TEVAZU YÜCELTİR; KİBİR ALÇALTIR


Hz. Peygamber (s.a.s.) mütevazı ve alçak gönüllü kimseleri cennetle müjdelemiş ve bu hasletleri övmüş, cehennem ehli olan kimselerin de kaba saba, bencil ve kibirli kimseler olduğunu vurgulamıştır. Hadisten anlaşılan, cennet ehlinin çoğunluğunun alçak gönüllü ve zayıf; cehennem halkının ise genellikle kaba saba, bencil ve kibirli kimselerden olacağıdır. Yoksa bütün cennetlik ve cehennemliklerin sadece bu gruplardan ibaret olduğu anlaşılmamalıdır.

Başka bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.), cennet ve cehennem arasındaki çekişmeyi aktarmaktadır. Cehennem kendisine zorba ve kibirlilerin girdiğini, cennet ise içerisinde zayıf ve yoksulların bulunduğunu söyleyerek birbirlerine karşı üstünlük iddiasında bulunmuşlardır. Bunun üzerine Yüce Allah onların bu çekişmesini şöyle çözüme bağlamıştır: “Ey cennet sen benim rahmetimsin. Seninle dilediğime merhamet ederim. Ey cehennem sen de benim azabımsın seninle dilediğime azap ederim. Ben ikinizi de dolduracağım.” ( Buhari, Tevhid, 25; Müslim, Cennet, 35) Burada da zorba ve kibirlilerin cehenneme gidecekleri, zayıf ve yoksulların ise sabredip istikamet üzere olmaları hâlinde cennete girecekleri anlaşılmaktadır. Bir gün Hz. Peygamber’in (s.a.s.) huzurundan bir adam geçer. Allah Resulü (s.a.s.) yanında oturanlardan birine: “Şu adam hakkında ne dersin?” diye sorar. O da: “Eşraftan birisidir. Kız istese kendisine verilmeye, bir şey hakkında aracı olsa kabul olunmaya layıktır.” cevabını verir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir şey söylemez. Bir süre sonra bir başkası geçer. Hz. Peygamber (s.a.s.) yine: “Ya bunun hakkında ne dersin?” diye sorar. Adam şöyle cevap verir: “Bu, Müslümanların fakirlerindendir. Kız istese reddedilmeye, bir şey hakkında aracı olsa kabul olunmamaya ve konuştuğunda sözü dinlenme- meye layıktır.” Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: “Bu kişi, yeryüzü dolusunca öbüründen hayırlıdır.” (Buhari, Rikâk, 16) Nitekim Yüce Allah insanların makamlarına, soylarına, mal ve mülklerine değil, amellerine ve kalplerine bakıp onları değerlendirmektedir. Bir insan dünyada yüksek bir makama sahip olup Allah katında hiçbir değere sahip olmayabilir. Öte yandan dünyada insanların değer vermediği, belki kapılarından kovdukları, yüzüne dahi bakmadıkları nice kullar da Allah katında yüksek mertebelere erişmiş olabilirler.  Hz. Peygamber (s.a.s.), bir hadisinde, cesaret ve kahramanlığı ile meşhur sahabi Berâ b. Mâlik’le ilgili şöyle buyurmuştur: “Saçı başı İnsanları dış görünüşlerine, giyim kuşamlarına göre değerlendirmek büyük bir hatadır. Dış görünüşü itibarıyla insanların değer vermediği nice kimseler, Allah katında büyük makam ve mevkiye sahip olabilmektedirler. Dağınık oldu-ğu, eski elbiseler giydiği için kendisine önem verilmeyen öyle kimseler vardır ki ‘Şöyle olsun.’ diye dua etseler Allah isteklerini geri çevirmez. Berâ b. Mâlik de bunlardandır.” (Tirmizi, Menâ-kıb, 55) Nitekim savaşlarda zor durumda kalan Müslümanlar ona başvurarak Allah Teâlâ’dan zafer niyaz etmesini isterlerdi. Nihayet Tüster muhasara-sında onlar için galibiyet, kendisi için de şehitlik niyazında bulunmuş ve netice onun duası doğrul-tusunda gerçekleşmiştir. (Hâkim, Müstedrek, 3/331) İnsanları dış görünüşlerine, giyim kuşamlarına göre değerlendirmek büyük bir hatadır. Dış görünüşü itibarıyla insanların değer vermediği nice kimseler, Allah katında büyük makam ve mevkiye sahip olabilmektedirler. Erzurumlu İbrahim Hakkı’-nın da dediği gibi: Harâbât ehline hor bakma, zâkir Defîneye mâlik vîrâneler var. Hadiste özellikleri anlatılan cehennemliklere gelince onlar, bu alçak gönüllü insanların aksine, kendini beğenmiş, büyüklük taslayan kimselerdir. Katı kalpli ve bencil insanlardır. Ahlakları kötü, mizaçları serttir. Çalımlı yürürler ve haktan yüz çevirirler. Kibirleri hakkı kabul etmelerine engel olur. Allah’ın âyetleri okundu-ğunda hiç işitmemiş gibi sırtlarını dönüp giderler. (Lokmân, 31/7) Yüce Allah’ın “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin.” (İsrâ, 17/37) emrine aldırış etmeden kibirli bir şekilde yürürler. Hâlbuki bunların “Allah katında sivrisineğin kanadı kadar değerleri yoktur.” (Buhari, Tefsir, 219) Çünkü “O, büyüklük taslayanları hiç sevmez.” (Nahl 16/ 23) Hadiste bahsi geçen bir diğer nokta da yemin konusudur.

Uhud Savaşı’nda seksenden fazla kılıç darbesi alarak şehit olan Enes b. Nadr ile ilgili şöyle rivayet edilir: Nadr’ın kız kardeşi Rubeyyi, bir kadının dişini kırar. Dişi kırılan kadının yakınları kendilerine teklif edilen diyeti kabul etmeyip kısas isteyince durum Hz. Peygamber’e bildirilir, o da kısas yapılmasını emreder. Bunun üzerine Enes b. Nadr Resul-i Ek-rem’e gelerek, “Vallahi Rubeyyi‘in dişi kırı- lamaz ya Resûlallah!” diye itirazda bulunduysa da Hz. Peygamber bunun Allah’ın emri olduğunu ve uygulanması gerekti-ğini belirtir. Ancak o sırada dişi kırılan kadının yakınları kısastan vazgeçip diyete razı olurlar. Bunun üzerine Resul-i Ekrem, “Allah’ın kullarından öylesi var ki şöyle olacak diye yemin etse muhakkak Allah onun yeminini yerine getirir.” (Buhari, Ṣulḥ, 8) diyerek Enes’in Allah katındaki mevkisini dile getirir. (İsmail Hakkı Ünal, “Enes b. Nadr” Mad., TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 11, s. 235-236)

Sonuç itibariyle, sonu cennete uzanan bir hayat yaşama idealinde olan mümin, kibir ve bencillik gibi İslam dininde yasaklanan kötü hasletlerden uzak olmalı; kendisini Allah katında yücelten tevazu duygusu ile yaşamaya gayret etmelidir. 

YAZARLAR