Demirci Avcılar Kulübü önderliğinde ve aralarında Dr. Mehmet AKARSU Ecz. Mehmet Rıfat YÜCEL'in ve diğer zevatın katkı vererek tunçtan yaptırılan ATATÜRK büstüne 23 Nisan 1960 Ulusal Egemenlik Bayramı törenlerinde Dr. AKARSU Kızılay adına çelenk koyarken anıtın tozlu ve paslı olmasından rahatsız olmuş. Doktor Mehmet bey ve Eczacı Mehmet Bey ertesi gün kahvecinin elemanına yevmiyesini verip, bir kova, bir fırça temizletip, yıkattırmış. Amma.. 27 Mayıs 1960 dan sonra kahvecinin elemanı şikâyet etmiş... Atatürk'e "tozlu, paslı" demekten, " temizlik fırçasıyla saldırı düzenlemekten" biricik doktorumuz gözaltına alınmış. Üç gün uğraşmış karayollarının sarı renkli jeepiyle, ifade verme ye götürülmüş. kendisini şikâyet edenlere küsmeden, kırılmadan "olur böyle şeyler" demiş.
Kaynak : Abdullah AKARSU.
- Sahi bu büst nerede şimdi?
***
1960 ihtilâlinden sonra Rahmetli Mehmet ÇAYIR’ın babası Hüseyin ÇAYIR (Kalaycı Cumbaz); "Bunlar iyi günleriniz bundan sonra bir cigara paketini üçe bölcez de işcez gayrı” demiş.. Sen misin onu diyen? Almışlar gözaltına. Karakolda gözaltında 5 - 6 kişi daha varmış, onları bırakmışlar, “İfadeyi değiştirelim seni de bırakalım” demişler. “Hayır ben ne diyorsam aynı ifadeye devam” demiş. İhtilalin manevi şahsiyetini tahkir etmekten, yeni yapılan ceza ve tevkif evinin - altı ay kadar- "ilk" konuğu olur. Savcı, kolaylık olsun diye, gündüzleri koyun gütmesine izin vermiş, akşamları gelip yatmış.
Kaynak : Yusuf USTA
*********
1980 li yıllarda benim de misafiri olduğum dört koğuşlu avlulu kâgir bina yıkılmış, yerine Diyanet Vakfı’na bağlı 4 - 6 yaş Kur’an kursu anaokulu yapılmış, çok güzel bir yapı oldu, Hemen bitişiğinde Milli Eğitim’e bağlı Abdurrahman Şeref bey anaokulu ile yan yana kardeş kardeş hizmet vermektedir. Aynı cezaevi binasından Gördes'te de varmış. Gördes Cezaevi kapatılınca orayı tarih müzesi yapmışlar.. "GÖRDES BELEDİYESİ KÜLTÜR EVİ" olmuş, güzel olmuş.
*********
Şehrin ortasında Hacıhasan Camii... karşısında 1950 öncesi fotoğraflarda görülen üç kubbesiyle muhteşem bir Çarşı hamamı var. 1956 da yıkıvermişiz. Rahmetli Yusuf CANLI’ya sağlığında sormuştum: “neden yıkım kararı?..” diye. "Başka çare yoktu, yol çok dardı, genişletmek lazımdı” demişti. Şimdi o günlerin belgesi eski fotoğraflara bakıyorum da sanki çare varmış, gibi görünüyor.
******
Yeni Hükümet Konağı yapmak için; Mehmet Arif Hanı yıkıldıktan sonra, yanındaki Faik ÇETİN ve BARIŞIK'lara ait mülkiyeti almaya Yüce Devletimin gücü yetmedi mi? Pazarlığı kim yaptı? Hayırlı olsun demek için kaç para gerekti?
******
30 yıl önce yapılan şimdiki Belediye Hizmet Binası hakkında neden yıkım kararı verilir?
130 yıl önce yapılan Hükümet konağını adliye taşındıktan sonra Kent Müzesi yapar mıyız? Buna engel olurlar mı? Yoksa yıkarlar mı? Ziya GÖKALP (İkinci Okul) ,Astsubay Okulu (Taş bina), Öğretmen Okulu Müdür Lojmanı, Abdurrahman Şeref Bey İlkokulu üst kat, Hastane binaları, Şimdi Mustafa - Zehra - Saliha KUL İlkokulunun olduğu yerdeki eski ortaokul neden yıkıldı? Yıkmak ne demek? Depremde yıkılmamış ki... Ecdadın yaptığı Hükümet Konağı hâlâ "Adliye" olarak hizmette...
******
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği Türkiye Cumhuriyet tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime karşı gerçekleştirdiği üçüncü müdahalede, şartların olgunlaşması için süreç, ilmek ilmek, iğne oyası gibi işlenirken yetkililer, 30 Mart 1980’de oluşan olaylarda, "Bombalı pankart sanıklarını yakaladık." diye,sözde sanıkları çarşıda teşhir ettiler. Demirci Cumhuriyet Savcısı Ali Bülent ÖZTEKİN ahalinin istemesi ile istifa etti. Dönemin görevlileri, bu operasyondaki başarılarından dolayı..!! "takdirname, maaşla ödüllendirme, kıdem yükseltmeyle" ödüllendirilir.
Gerçek sanıklar, ancak 14 ay sonra sonra, 18 Mayıs 1981’de ortaya çıkar. Siyasi tarih yazarları dönemin iktidarına taraf oldukları için doğrusunu yazamazlar, çünkü Demirci’de yaşamadıkları İçin, titr peşinde oldukları için, yaşanan gerçekleri yazmazlar, yazamazlar. Gazetelerden öğrendikleriyle tarih yazarlar. Mevzu öteki tarafa intikal etmiştir... Hakkın huzuruna varınca muhatapları oturup halletsinler..
*******
Ahmet TÜRK şimdinin ABD'sinde Türkiye'deki karşılığı Ticaret ve Sanayi Odası-Borsası olan bir kurumda görevlidir. Demirci’li hemşeh rimiz Doç. Dr. Mustafa GÜZEL Amerika’da doktora yaparken onunla tanışır; O’na "Ben de Türk’üm" diyerek hikâyesini anlatır. Demirci İlçesinde 1960 lı yılların ortalarında Hacıhasan Cami musalla taşına bir bebek bırakılır. Kaderine terk edilen çocuk gece bekçileri ve bir polis tarafından bulunur. Çocuk 10 - 15 gün kadar hastanede misafir edilir. Bulan polis vasıtasıyla İzmir Karşıyaka Çocuk Yuvasına gönderilir. Teslim sırasında çocuğun adını soran görevliye polis kendi adını söyler. Böylece adı : Ahmet olur. Soyadı da "TÜRK" olsun derler. O zamanlarda İzmir Çiğli'de görevli Amerikalı subay ve eşi çocuğu evlat edinirler. Görev bitince Ahmet'i de Amerika'ya götürürler, Ahmet orada büyür yetişir. Liseyi bitirdiğinde Amerikalı ailesi gerçeği Ahmet'e anlatır. Ahmet biraz daha ayrıntılı öğrenmek ister, Mustafa GÜZEL'de bizlere anlattı. Biz de biraz araştırdık; ama yok, bir yere varamadık. Altı ay kadar sonra bir büyük gazete de 1. sayfa da büyük puntolarla üç gün üstüste haberi çıktı. Burada da bir arpa boyu ilerlemeden böylece kaldı... Benim hislerim ve düşüncem ise : Annenin "iyi saatte olsunlar" tarafında olduğudur.. Konuyu bilenler çoktan unutmuş, kayıtlar yok olmuş, ve mevzu öteki tarafa intikal etmiştir.
******
Bir zamanlar yoksul ama gururlu bir genç, askerden gelince gözüne kestirdiği bir kızı memleketin ön adamlarından birine rica etmiş; "istemeye gidiver" diye. Gitmiş bizim bey .. bir de bakmış; alımlı, boylu, poslu kız.. Kendi oğlu da varmış evlenme çağında.. Kendi oğluna isteyivermiş kızı... Vermişler.. Yoksul ama gururlu genç boynunu bükmüş. Hiçbir şey diyememiş. Sonra herkes hayatını kurmuş... Çoluk çocuğa karışmış. Çoook uzun yıllar geçmiş. Fakir genç baya zengin olmuş, İzmir'e de yatırım yapmış, ama hayat arkadaşı vefat etmiş, yalnız kalmış.. Bir zamanlar istediği ama nasip olmayan boylu poslu kız da ihtiyar olmuş, O da eşini kaybetmiş ve yalnız kalmış. Tek odalı bir evde son halinde yoksul kalmış.
Devam edeyim mi?.. Yalnızlık zor gelmiş, Hüseyin amcaya evlenmek istemiş, önayak olanlar Hayriye teyzeyi önermişler, Hüseyin amca, "O bana varmaz..." demiş. Hayriye teyze'ye gitmişler, Hüseyin amca'ya varır mısın? "O beni almaz..." demiş. Önayak olanlar sağlam insanlarmış. Allem etmiş, kullem etmiş evermişler ikisini... Son hallerinde refah ve mutluluk içinde kâh İzmir de, kâh Demirci'de yaşamışlar... İlk eşi, Hüseyin amca, Hayriye teyze mezarları da üçüde Demirci Kabristanlığında duruyor.
Huzur içinde yatsınlar. Kabirleri cennet bahçelerinden bir bahçe olsun.
Kaynak : Mehmet YORULMAZ.






