MCBÜ Demirci Eğitim Fakültesi Öğr. Gör. Şaban ÇETİN


Umur Baba’nın Gölgesinde

"... Nihayet hasret bitti, birkaç kez buluştuk Umurbabayla. Böylece, Milli Mücadele yıllarında Demirci’den kalkan Akıncıların dağın güneyindeki 199 nolu demiryolu viyadüğüne doğru ilerleyen Yunan cephane trenine yapılan baskının, Killik Köprüsü olayının mekanlarını daha yakından görebilecektim..."


          Ne zaman, trenle tünellerden ya da karayoluyla Uşak’a gitsem, Alaşehir’i, Kula’yı geçerken heybetli Umur Baba Dağı, gözümün içine bakar dururdu…
          Haksız da değil. 
          Murat Dağı’na, Hasan Dağı’na, Aladağlar’a misafir ol, Umur Baba’yı ihmal et.
          Olacak şey mi.!
          Onu önemsiz gördüğümden değildi elbet.
          İhmalkârlığımdan.
          Son günlerde, nerede bir dağ görsem, nasıl çıkılabilir diye düşünür oldum aslında.
          Ama sıra gelmemişti bir türlü Ona.
          Gözümün içine bakıp durması,bundandı…


          XXX


          Nihayet hasret bitti, birkaç kez buluştuk Umurbabayla.
          Böylece, Milli Mücadele yıllarında Demirci’den kalkan Akıncıların dağın güneyindeki 199 nolu demiryolu viyadüğüne doğru ilerleyen Yunan cephane trenine yapılan baskının, Killik Köprüsü olayının mekanlarını daha yakından görebilecektim.
          Bu heyecanla, Kula’nın son köyü Eroğlu Göleti’nin doğu sırtlarından tırmanışa başladık.
          Elbette farklı parkurlardan da zirve yapılabilir.

          Meşe ve çalılıklarla döşeli, nemli patikalarda, bülbüllerin şarkısı eşliğinde, sarı çiğdemleri ezmemeye gayret ederek yükseldik.
          Köy kıyısındaki gölet küçüldükçe, Gediz Nehri, Yanık Yöre, Burçak Ovası, Söğütçayı, ötelerde Yağcı Dağı radarına aldı bizi.
          Yağcı Dağı, karşıdan adım adım bizi izliyordu. Birkaç oval tepeyi aştıktan sonra, Kirazlıçeşme’de nefeslendik.
          Aşağılarda erken bahar, Oymalı Göleti, Eşme Yaylası, gerilerde deve hörgücüne benzeyen İnay Tepeleri, daha geride ufukta kepenekli Murat Dağı…
          Ak lekeli son tepeyi de aşarak, zirveye ulaştık.
          Hava berrak, çepeçevre güzellik…. Bozdağlar’ın Kumpınar, Kartalkaya zirveleri bile görülebiliyor.


          XXX

          Zirvesi (1555m), çevredeki çok geniş bir alanın tek yükseltisi.
          Her yöne açık.
          Kar, tipi, rüzgâr o kadar hırpalamış ki bazı yerlerde, derisini soymuş, kemiklerini çıkarmış.
          Dev kayalıklar, taş yığınlarıyla çevrili geniş düzlük, asırlık meşeler…
          Yıldırım isabet edenler yerlerde, diğerleri bekçiliğini yapıyor zirvenin.
          Burası, geriden görüldüğü gibi değil hiç.
          Hiçbir şey geriden görüldüğü gibi değil aslında…
          Eski mezarlıklar da var.
          Hiçbirinde yazı yok.
          Sadece, ortadaki uzun mezarın mermer taşında “Evliya Bekir Ali Hazretleri, R. Fatiha” yazılı.
          İçinde asırlık ağacının bulunduğu, duvarla çevrili mezarın ise, Umur Bey’e ait olduğu söyleniyor. Alaşehir’i Bizanslardan almak için savaştığını bildiğimiz Umur Bey, rivayete göre şehit olunca, iki askeriyle birlikte buraya gömülmüş.
          Umur Bey, Germiyan Beyliği Dönemi’nin tarihi bir kişiliği.
          Kütahya Arkeoloji Müzesi Kitabesinde, eskiden medrese idi, Medresenin Umur Bin Savcı tarafından 1314 ‘te Alaşehir vergisiyle yapıldığı zikredilir.
          Mezarı olduğu düşünülen kabirde yazılı herhangi bir kanıt yok.
        Gerçekten mezarı burada mıdır, yoksa Alaşehir Savaşları’nın bir hatırası mıdır, “Bey” olarak askeri bir figürken, nasıl “Baba” olduğu, dağın bu ismi ne zaman aldığı konusunda doyurucu araştırmalara ihtiyaç var.
          Buralar yoğun yörük yerleşimine beşiklik yapmış.
          Bugünün dağınık yerleşim tablosu, bu geleneğin kalıntıları.
          Eşmeli Yörükleri, Şadiye Çeşmesi başında her yıl bir araya gelerek kekik kokuları arasında eski geleneklerini yaşatmaya çalışıyorlar.


          XXX


          Zirvede yer yer, Kurtuluş Savaşı hatıralarını yaşatan siperler de görülüyor.
          Ege kıyılarını Anadolu yaylasına bağlayan, kara ve demir yollarını kontrol eden, stratejik bir öneme sahip olan bu mevkiler; işgal yılları ve kurtuluşta önemli olaylara şahitlik etmiş.
          Cephe gerisinde, Akıncılar Bölgesinde, düşmanı oyalamak, istihbarat toplamak, kurtuluş için halkın moralini yüksek tutmak ve ikmal yollarını tahrip etmekle görevli, Demirci merkezli Milis Umur Baba’nın gölgesinde kuvvetlerine, Ankara’dan, cephane yüklü bir düşman treninin Alaşehir’den Afyon’a doğru yola çıkacağı haberi ulaşır.
          Haberi alan İbrahim Ethem Bey, bu trenin Alaşehir’den Eşme tarafına geçirilmemesi için, 199 nolu köprünün havaya uçurulması için Parti Pehlivanın başında bulunduğu 11. Akıncı müfrezesini görevlendirir.
          Demirci’den hızla hareket eden müfreze, Söğüt Çayı’nı geçerek Umur Baba Dağı’na ulaşır. Yolu, kılavuzu olmayan sarp geçitlerden dağı aşarlar, dik sırtlardan dikkatlice ilerleyerek, sabaha karşı derin bir vadi üzerindeki 199 nolu uzun demiryolu viyadüğüne yaklaşıp, saklanırlar.
          Büyük bir gizlilikle, nöbetçi değişimi sırasında köprü ayaklarına, mayın, dinamit döşeyip geri çekilirler.
          Sekiz on kişilik bir grup da dinamit döşeyenleri mevzilerinden korumaya alır. Köprüleri, tünelleri kontrol ede ede gelen tren, geç de olsa sonunda gelir. Biri önde, öteki ortada, diğeri arkada, üç lokomotifin çektiği yedi vagonlu tren, lebalep asker, cephane doludur. Köprü başında durur, bir subay köprü üzerini gezerek kontrol eder, geri dönüp, hareket emrini verir.
          “Geçebilirsiniz”
          Umur Baba’nın gözü önünde gerçekleşen olayın sonrası malum.
          Büyük bir infilak, peş peşe patlamalar, ortalığı inleten gürültü, vadiye dolan köprü…


          XXX


          Rahmetli İbrahim Çiçek Hocam, sağlığında Parti Pehlivan’ın müfrezesinde savaşan Salihlili Ahmet Erdemli ve Gördesli Helvacı Hüseyinle görüşmeler yaparak köprü olayını bizzat birinci elden bizlere ulaştırmıştır.
          Çiçek Hoca köprü olayını sorduğunda:
          Helvacı “Haberi alınca on kişi anlattığın köprüye vardık. Biz mayınlama işini bitirince geri dağa çekildik. Tren çok geç geldi. Akşamüzeri idi. Tren gelip köprüden geçerken anlattığın şekilde treni havaya uçurduk…”
          Ordumuzun büyük sıkıntılar içinde olduğu o kritik dönemlerde cephane yüklü bu tren, hedefine ulaşmış olsaydı, Sakarya ya da Afyon cephesinde neler olurdu, insan düşünmek bile istemiyor.
          Yağcı Dağının, adım adım bizi izlediği gibi, Demirci’den köprüyü havaya uçurmak için Umurbaba’ya doğru yola çıkan 11. Müfrezedeki yiğitleri de heyecanla takip etmiş, Türkmen, Çomaklı, Asitepe, Akdağ, Kocayayla, Sidan Dağı ve Ulus Dağı’yla birlikte gururla izlemişlerdi olan biteni…


          Kurban Bayramınızı tebrik ederim.

YAZARLAR