Sait İNAN


YARATILMIŞLARIN EN ŞEREFLİSİ

"..İnsan nedir, kimdir, kim insandır? İnsan Tanrının yaratmış olduğu ve yeryüzünde “eşref-i mahlûkat” denilen kişi. Yaratılmışların en şereflisi… Kadının yerini, yurdunu ve nerede olması gerektiğini bence bu tanımlamada arayalım. Yaratılmışların en şereflisi, tabii ki en güzel yerlerde olmalı. En güzel neresi ise insan oralı olmalı..."


            Kadın nedir? Kadın kimdir? Kim kadındır? Kadının yeri yurdu neresidir? Kadın nerde olmalıdır? Kadın neden yaşar? ... Bu ve buna benzer sorulara cevap arayarak yazmaya başladım fakat zannedersem bu türden sorulara cevap arayarak istediğim sonuca ulaşamayacağım. Bu nedenle erkek değil insan olan kimliğimle düşünmeye başladım. Sizi de bu düşünce yolculuğuma davet ediyorum.

            Yukarıda cevap bulmaya çalıştığım bu sorulara yine insan olan kimliğimle soru öznesini “insan” olarak değiştirerek işe başladım. Haydi, yeniden soralım;

            “İnsan nedir? İnsan kimdir? Kim insandır? İnsanın yeri, yurdu neresidir? İnsan nerede olmalıdır? İnsan neden yaşar? ... ”

            Yazımın ilk satırlarını okurken kararan kaşlarınızın şimdi ikisinin birden yukarı kalkmış olduğunu ve düşünmeye başladığınızın farkındayım. Bir soru öznesi nasıl harekete geçirdi bizi değil mi? Haydi şimdi bu anlamlı sorularımıza cevap arayalım beraber?

            İnsan nedir, kimdir, kim insandır? İnsan Tanrının yaratmış olduğu ve yeryüzünde “eşref-i mahlûkat” denilen kişi. Yaratılmışların en şereflisi… Kadının yerini, yurdunu ve nerede olması gerektiğini bence bu tanımlamada arayalım. Yaratılmışların en şereflisi, tabii ki en güzel yerlerde olmalı. En güzel neresi ise insan oralı olmalı.

            En büyük kimliğimizdir insanlık. Bu yüzden bu düşünceye başlamak için insan kimliğimi giyindim. Dünya,  kadını yüceltenler ve yerenler olarak iki gruba ayrılmış durumda. Ne yazıktır! Oysa kadın, insandır. Erkeğe nazaran eksiği yoktur. Bu yüzden ne yüceltmeye ne de yermeye gerek vardır. Uzaklara gitmeye ya da derinlere inmeye de gerek yoktur bu düşünceye varmak için. İşte en yakınımızda kadın. Okulda öğretmenim, hastanede doktorum, mahallede arkadaşım, geceleri açık kalan üstümü örtmeye gelen kişi ve elini tuttuğum canımın diğer yarısı… İnsandır ve kadındır. Fark göremiyorum. Neden olsun ki? Mesela karşıdan karşıya geçerken tıpkı benim gibi önce soluna sonra sağına sonra tıpkı benim gibi tekrar soluna bakıp yolun karşısına geçmek amacında olan kırmızı ayakkabılı abla. O an ikimizin de amacı aynı. Hayır hayır karşıya geçmek değil tabii ki. İnsan olmak!

            Geçtiğimiz günlerde kadın sözcüğünün farklı dillerde nasıl söylendiğini ve hangi anlamlara geldiğini anlatan bir yazı okumuştum. Yazı içerisinde bir sözcük oldukça dikkatimi çekmişti.  Arapça “Ünsa” sözcüğü... İnsan sözcüğü ile aynı kökten geliyor ve “insan türü” anlamına geliyor. Ne yüceltmeye gerek vardır ne de yermeye. Kadına hak ettiği değer verilmelidir. İnsanlık değeri…

            Çok sevdiğim halk ozanı,  Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş,  gençliğinde bir kadına aşık oluyor ancak babası kültürel farklılık nedeniyle bu ilişkiye rıza göstermiyor. Bunun üzerine Neşet Ertaş şu kıymetli sözleri söylüyor;

Ulu arıyorsan analar ulu
Sevmişiz gönülden, olmuşuz kulu
Analar insandır biz insanoğlu
Aslı bozuk deme gel şu insana

            Yazının başında çıktığımız düşünce yolculuğunun sonuna geldik sanırım. Mesaj oldukça net. “Kadın, insandır ve insan yaratılmışların en şereflisidir.”.

 

BU YAZI VESİLESİ İLE ELİ ÖPÜLESİ TÜM ANNELERİMİZİN GEÇTİĞİMİZ ANNELER GÜNÜ’NÜ SEVGİYLE KUTLUYORUM.

 

YAZARLAR