Kurban Bayramında memleketim Gördes’teyiz. Eş dost akraba ziyaretleri. Sılayı rahim. Hem benim hem de eşim tarafında anne baba kalmadı. Yani hem öksüz hem yetimiz bir şekilde. Artık bizim evlatlarımız olan nesil torunlarla birlikte bizleri ziyaret ediyorlar. Şükür ki şükür...
AKSAÇLILAR
Sakalı artık gençler bırakıyorlar. Zamanın ruhu, rüzgârı, moda ne derseniz. On, yirmi, otuz yılda bir bazen daha uzun zaman dilimlerinde değişir durur bu tercihler. Sorulmaz bile neden diye. Yaşlılar, bizim gençliğimize şöyleydi derken, muhatap genellikle yaşıtlarıdır, yani akranları.
Yaşlılarda sakal bırakan az. Daha çok ortadoğu kültüründe var olan top sakal sıkça görülüyor. Bugün ziyaret ettiğim, gençliğinden beri sevdiğim, saydığım benden 8 - 9 yaş büyük, sakalsız olduğu için aksakal diyemediğim için aksaçlı dediğim bir büyüğümü ziyaret ediyorum. Hasret, sevgi, saygı, muhabbet ve hayatın resmi geçidini konuşuyoruz. Aksaçlı büyüğüm olgun, bilgili, hasbi ve güngörmüş bir insan. Özlemişim. Ben yol açıcı birkaç söz söylüyorum o konuşuyor. Maksadım onu konuşturmak.
YAŞLANMAK DA NASİP
Bu yaşta ne konuşulur. Bayram tebriği, hal hatırdan sonra sıra hemen sağlık konuları oluyor. Dedem derdi ki, annem derdi ki veya falan büyüğümüz derdi ki ile güzelleşen tecrübe sofrası. Dedi ki;
"Yaşlanmak herkese nasip olmuyor. Yaşlılık da kolay olmuyor" Bazı sağlık sorunları var. Onları konuşuyoruz. "Taksimata ve takdire razıyım. Gördüklerimizden mahrum etmesin" diyor.
DERT BİR VEYA BİN
Aksaçlı devam ediyor:
“Eşim sağ, evlatlarım da var dedikten sonra ekliyor; eşi ölenlerin durumu zor. Kabullenirsen bir dert, kabullenmezsen bin. Birini kaldıramazsan, binini nasıl kaldıracaksın. Kambur kambur üstüne.
Dedem anlatıyor; kahvede akranlarla konuşuyoruz. Akranlar, arkadaşlar birer birer gidiyor. Sıra bize geliyor ve biraz da kaygı, korku konuşuluyor. Ölmekten niye korkuyorsunuz, diyorum. Ölememekten korkun.”
İSTİRAHAT EDEN BEYİN VE KAS ESKİR
Diyorum bir tıpçı olarak. O da bu sözü destekleyen bir anısını anlatıyor. Annem derdi ki, "Oğlum aklını başına topla. Vücudu rahat ettirirsen, bu beden seni rahat ettirmez. Rahatı düşünürsen rahat edemezsin." Halk kültürü, dikkatli büyüklerin gözlemleri ve tecrübeleri ile bilim aynı noktada buluşuyor bir çok kez.
Beyin ve kaslar rahatı sevmez, bozulur, zayıflar, hastalanır. Okuyan, düşünen, sorumluluk alan beyin eskimiyor. Kilo alır şişmanlarsanız, hareket zorlaşır ve kas hacmi gerilerken yağ hacmi artar. Sonuç; damar sertliği, yüksek kan basıncı hastalığı (Hipertansiyon) ve kalıtımsal yatkınlığınız da varsa şeker hastalığı. Artık bunları kovamazsınız. Hiç olmazsa iyi geçinmeye öğrenmek gerek. Halbuki bunlar önlenebilir sorunlardan.
DOMUZLAR KÖPEKLER
Sokakların köpek istilasından dolayı haftalık 2 - 3 kez yapmam gereken yürüyüşleri yapamadım diyorum burada. Aksaçlı ağabeyim onaylıyor. Bir çiftçiye neden şu şu ürünleri ekmiyorsunuz dedim, "domuzlara mı ekivereceğim" dedi, diyor.
Ekliyor; bir vekil ile karşılaştım. Dedim ki, memlekette köpek ve domuzların sayısı o kadar arttı ki, çiftçi ürün ekemez halde. Özellikle ormana yakınsa. Bir çare bulun. Benim teklifim; köpekleri Çin'e, domuzları Avrupa'ya satalım. Buruk tebessüm. Maalesef.
KRAL VE AT
Vedalaşmadan önce bir hikâye ile sözü bağlıyor aksaçlı. Bir zamanlar bir adamın çok iyi cins, çok iyi bakılmış/yetiştirilmiş bir atı varmış. Bölgesine nam salmış. Ülkenin kralı da at meraklısı ve adamlarına bolca altın para vererek buraya gönderiyor, bu atı satın alıp gelin diyor. Atın sahibi ne kadar yüksek fiyat verilse de atını satmamakta kararlı. Kralın adamları çaresiz dönüyorlar ve durumu krala arz ediyorlar.
AT KAÇIYOR
At birkaç gün sonra evden kaçıyor. Ara, tara yok. At sahibinin sevenleri; keşke satsaydın. Bak hem altınlardan oldun hem de atın kayboldu. Sahip "üzülmeye değmez, sonu hayırlı olsun" deyip konuyu kapatıyor.
Bir zaman geçiyor, at arkasında yılkı atlarından oluşan küçük bir sürü ile yuvasına geri dönüyor. Çevresi sevinse de, derviş gönüllü at sahibi "sevinmeye değmez, sonu hayırlı olsun" diyor.
At sahibinin oğlu bu ünlü ata binerken yaralanıyor. Baba; yine "üzülmeye değmez, sonu hayırlı olsun" diyor. Kısa zaman sonra kralın adamları geliyorlar o beldeye, asker toplamak için. Sağlam olan bütün gençleri savaş için alıp götürüyorlar, yaralı genç hariç. Gidenlerden dönen olmuyor.
AKIL VE İMAN
Dr. Osman Müftüoğlu'nun TV'lerdeki, sosyal medyadaki programlarına rastladığımda kaçırmamaya çalışırım. Süleyman Demirel'in de uzun yıllar özel doktoru olan bu zeki hekimin söz leri, bilgi ve tavsiyelerini önemser, dostlara da tavsiye ederim. Sağlık konusudur hep konuştukları. Konuşmalarının pek çoğunda ruh ve beden sağlığı için huzurun öneminden de söz eder. Bunun için de maneviyat konularının faydası ile sözü bağlar.
Sohbetlerimizde ikimizin ortak büyüğü, dostu rahmetli Sıtkı amcayı hep hayırla anarız. 1950'li 60'lı yıllarda İstanbul Kapalıçarşısının başhalıcısı olacak kadar varlıklı bir halde iken, birçok badiren sonra sahip olduğu her şeyi kaybeden, sonunda memleketine dönüp yapımında emek ve katkısı olduğu metruk şehir hamamında uzun yıllar yaşayıp, dünyaya burada veda eden bu bilge kişi, tam bir er kişi idi.
Onun bir sözü ile yazıyı tamamlayayım. "Mal, mülk, şan, şöhret, evlat hepsi vardı. Yok oldu. Allaha binlerce şükür ediyorum ki, akıl ve iman nurumu almadı"