Kazım AYSAN (İnşaat Mühendisi)


YOLCULUK : DÖNÜŞTÜRMEZ, DERİNLEŞTİRİR


Tolstoy’a atfedilen o meşhur söz vardır ya hani: “Tüm muhteşem hikâyeler ya bir insanın yola çıkmasıyla ya da bir yabancının şehre gelişiyle başlar.” İşte bu cümle, yıllardır zihnimin bir köşesinde pusula gibi durur. Ne zaman hayatın rutini ağırlaşsa, bu söz beni alır, yola çıkarır. Bazen gerçekten bir valiz hazırlar, bazen de bir sohbetin derinliklerine yelken açarım. Çünkü inanırım ki; seyahat, insanı değiştirmez... Geliştirir.
Geçtiğimiz günlerde beş günlük bir Yunan adası turuna katıldım. Uygun fiyatlarla, erken rezervasyonun nimetlerinden faydalanarak çıktım bu yolculuğa. Bu arada küçük bir not: Tatil planı yapıyorsanız, erken davranmak, sadece bütçenizi değil, konforunuzu da ciddi anlamda etkiliyor. Gemi turları, özellikle erkenden alındığında otel tatillerinden bile daha uygun fiyatlara geliyor. Seyahat, aslında biraz da plan işidir.
Adalara adımımı attığım andan itibaren, gözüme çarpan ayrıntılar bir kartpostalın içindeymişim hissi uyandırdı. Sahipsiz bir sokak köpeği göremezsiniz mesela... Her biri tasmalı, sahipleri yanlarında ve ellerinde mutlaka bir poşet ile süpürge. Düşünebiliyor musunuz? Sokaklar onların değil, birlikte yaşamanın bilincindeki insanların. Bunu nasıl başarmışlar bilmiyorum ama kesin olan bir şey var: En kötü plan bile, plansızlıktan iyidir.
Dükkanlar, restoranlar, butik mağazalar… Hepsi özenle fiyat etiketi yerleştirmiş ürünlerinin yanına. Ne yerseniz, ne alırsanız, fiyatı önceden belli. Gönül rahatlığıyla gezip alışveriş yapabiliyorsunuz. Mekânlar da birbirine saygılı; bir diğerinin sesini bastırmaya çalışmıyor. Gürültü yok, taşkınlık yok. Ve hizmet sektörü… Bizde artık “yaşlı” diye görmezden geldiğimiz 65 yaş üzeri insanlar, orada güleryüzlü garsonlar, tezgahtarlar, rehberler olmuş. Her alışveriş fişle taçlanıyor. Bu, disiplinin ve dürüstlüğün sessiz bir işareti adeta.
Sabahları herkes birbirine “Kalimera” diyor. Tanısın tanımasın… Bu küçük selam, büyük bir insanlık göstergesi. Bizde aynı apartmanda oturup birbirine selam vermeyen komşular aklıma geliyor. Orada insanlar, sadece birbirine değil, hayata da saygı duyuyor. Trafikte de aynı incelik: Yaya adımını attığı anda trafik duruyor. Kimse kornaya sarılmıyor. Öfke yerine sabır, acele yerine sükûnet hâkim. Sanki o arabalar kornasız üretilmiş gibi...
Ve turizm… Gerçekten bacasız sanayi. 10 bin kişilik bir adaya günde 60 bin turist geldiğinde bunu daha net anlıyorsunuz. Üstelik satılan her hediyelik eşya el yapımı. Çin işi, plastik, ucuz ürünlerin esamesi okunmuyor. Kalite, sadelik ve gelenek ön plânda. Yiyecek, içecek ve konaklama fiyatları ise bizden ucuz. Düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz: Böylesine zengin tarih, kültür ve doğa çeşitliliğine sahip bir ülkede biz neden aynı başarıyı yakalayamıyoruz?
İşte bu noktada, aklıma hemen kendi memleketim düşüyor. Demirci… İcikler’de SİDAS gibi bir uygarlığın izleri toprağın altında uyuyor. Oysa ki, o toprak kazılsa, sadece arkeoloji değil, ekonomik ve kültürel bir uyanış da başlar. Rodos’ta Orta Çağ’dan kalma eski şehir hâlâ dimdik ayakta ve hâlâ para basıyor. Neden bizde olmasın? Neden bu zenginliği gün yüzüne çıkaracak çalıştaylar, yerel kalkınma hamleleri, vizyoner planlar olmasın?
İçişleri ve Kültür-Turizm Bakanlığı'nın, yerel yöneticilerimizin buralara teknik geziler yapmaları gerektiğine yürekten inanıyorum. Sadece görmeleri yeterli… O zaman belki bakış açıları, stratejiler ve niyetler değişir.
Şunu artık anlamalıyız: Ülkemiz bir hazine. Ve bu hazi-neyi başkaları değil, bizler parlatmak zorundayız. Sosyal medya gibi devasa bir güç elimizin al-tında. Bir hikâye, iyi bir anlatım ve güçlü bir vizyonla, olmayanı varmış gibi göstermek mümkün. Peki, bizde zaten olan bu değer-leri neden görünür kılmayalım?
Bakın, İzmir doğumlu Onassis, Mykonos’u Yunanistan’ın en yoksul adasından en zengin adasına dönüştürdü. Tek fark neydi biliyor musunuz? Vizyon. Cesaret. İnanç.

Tıpkı bir zamanlar Demirci’ye öğretmen okulunu kazandıran Şevket Raşit Hatipoğlu gibi… O vizyoner adımı atanları nasıl hayırla yâd ediyorsak, yeni bir kalkınma ateşini yakanları da bir gün aynı minnetle anacağız.
Çünkü Demirci artık karar aşamasında. Ya “küçük olsun, benim olsun” diyecek, ya da “büyük olsun, hepimizin olsun” diyeceğiz.
Unutmayın, “Yolculuk önce sizi sözsüz bırakır, sonra da iyi bir hikâye anlatıcısına dönüştürür.” diyor İbn Battuta.
Yolunuz açık, dönüşünüz neşeyle dolsun.    

   Kazım AYSAN       İnşaat Mühendisi
 

YAZARLAR