Zamanın Ruhu devam ediyor…
Romen Diyojen, paralı askerleriyle birlikte 70 bin kişiyi bulan güçlü ordusunun verdiği özgüvenle, hiçbir tehdit ve direnişle karşılaşmadan ilerlemiş ve Malazgirt ovasının kuzeyinde konuşlanmıştı.
Diyojen, üç yıldır bu savaşa hazırlanıyordu… Tüm hazırlıkları tamamdı.
Alparslan, aslında Mısır için hazırlık yapmıştı. Diyojen’in Malazgirt ovasına doğru geldiğini duyunca, yarı yoldan dönerek yönünü Malazgirt’e çevirdi. Malazgirt’e geldiğinde ise ordusu Roma ordusunun yarısından biraz fazla ve 40 bin kişiydi. Gerekli hazırlıkları tamamlayamamıştı. Kısaca Alparslan’ın gücü, Diyojen’in gücünün yarısı kadardı.
Ancak, değerlendirebileceği bir fırsat vardı.
Doğu Roma ordusu içerisinde Peçenek ve Uz (Oğuz) Türkleri de bulunuyordu. Bunlar, Roma ordusunun paralı askerleriydi ve henüz müslümanlıkla tanışmamışlardı. Roma ordusunun en büyük savaş stratejisti komutan Magistors Tarkhal da bir Peçenek Türküydü. Sultan Alparslan, bunlara casuslar göndererek aynı soydan olduklarını ve kendisine katılmalarını teklif etti.
Peçenekler ve Uzlar Alparslan’ın bu teklifini kabul ettiler. Roma ordusu içinde olacaklar, ancak ilk fırsatta Roma ordusuna karşı savaşacaklardı.
Savaş için iki taraf da hazırlıklarını tamamlamıştı. Alparslan, din bilginlerinin tavsiyesiyle savaşı 26 Ağustos 1071 Cuma günü yapmaya karar verdi. Ordusuyla birlikte namaz kılarak dua etti:
“Ya Rabbi! Sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda cihad ediyorum. Ya Rabbi! Niyetim halistir. Yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret.”
Sonra askerlerine dönerek şöyle dedi: “Burada Allah’tan başka bir sultan yoktur. Emir ve kader O’nun elindedir. Bu nedenle benimle birlikte cihad edip etmemekte serbestsiniz. Ayrılmak isteyen ayrılabilir!”
Alparslan’ın konuşmasından sonra Selçuklu ordusunun tamamı, sadakat nidalarıyla bağlılıklarını dile getirdi.
Alparslan, beyaz kefene benzeyen elbisesini giydi. Atının kuyruğunu bağladı. Eline er silahı olan Gürz’ü aldı. Askerlerine şöyle seslendi: “Askerlerim! Şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. Benden sonra oğlum Melikşah’ı tahta çıkarın ve ona bağlı kalın. Zaferi kazanırsak gelecek bizimdir.“
Komutanlarının bu vakur halini gören Selçuklu ordusu, gözyaşları içinde bir birileriyle helâllaştı ve savaş düzeni aldı. Cuma namazından sonra hemen saldırıya geçti.
Alparslan Turan taktiğini uygulamaya başladı. Savaşın başlamasından iki saat sonra Peçenek ve Uzlar saf değiştirip Alparslan’ın ordusu içindeki yerlerini alarak Diyojen ordusuna karşı savaşmaya başladılar. Bunları Ermeni güçleri takip etti. Artık onlar da savaş meydanından çekilmişlerdi. Çünkü Diyojen, emri altında tutabilmek için Ermenilere karşı büyük katliamlar gerçekleştirmişti.
Alparslan’ın Turan taktiği etkisini göstermişti. Roma ordusunda bozgun başladı. Ordu büyük kayıplar veriyordu. Diyojen’in, Alparslan’ın ordusuna karşı oluşturduğu plan başarısız kalmış ve yürümüyordu. Roma ordusunun aldığı darbeler ordu içinde yılgınlığa sebep olmaya başladı. Ordunun morali bozuldu. Frank, Norman, Slav ve Gürcü güçleri de Roma ordusundan kaçmaya başladılar. Roma ordusunun esas güçleri olan Hassalar ve seçkin birlikler de küçük gruplar halinde ordu saflarını terkediyordu. Artık Diyojen’in çevresinde sadece kendisine bağlı küçük bir askeri birlik ve yaralı askerler kalmıştı. Bu durumda bu savaş yürütülemezdi… Romen Diyojen’in dayanacak gücü kalmamıştı. Yaralıydı ve Alparslan’a teslim olmaktan başka çaresi de yoktu… Kararını verdi ve etrafında yaralı halde bulunan küçük askeri birliğiyle birlikte teslim oldu. Artık, savaştan ağır bir yenilgiyle çıkan mağrur imparator, Alparslan’ın esiriydi. Utanıyor ve Alparslan’ın yüzüne bakamıyordu…
Zamanın Ruhu devam edecek…
Kalın sağlıcakla…
Helmuth Karl: ( Helmuth Karl Bernhard von Moltke) 26 Ekim 1800 – 24 Nisan 1891 tarihleri arasında yaşayan Alman Mareşal.
NOT: Yazılarımı aynı zamanda aşağıya bağlantı adresini bırakacağım kişisel blogumda da görüntüleyebilirsiniz: