Ahmet İNCE


ZEYD !!

"... Mevki ve makam sahipleri; adalete dikkat etmiyor, hak ve hukuku gözetmiyor, liyakate önem vermiyorsa ve bir de hâlâ dini söylemde bulunuyorsa, ortaya bir örneklik çıkabilir mi? Elbette çıkmaz. Bugün Müslüman toplumların hayatında, iç karartan uygulamalar vardır. Dini söylemle; halkı avucunun içine almaya çalışanlar, çıkar ilişkileri ve haksız kazançlarla, servetlerine servet katmaktadır..."


                Din, yaşamaktır. Allah’ın emrettiklerini, hayata geçirmektir. Din adına konuşanların, yetki ve sorumluluk sahibi olanların, yaşayış biçimi örneklik teşkil eder. Söylemle yaşam arasında çelişki meydana gelirse, örneklik topluma olumsuz olarak yansır.

                Müslüman toplumlar bugüne kadar, böylesi bir çelişkinin içinde boğuştu. Dini kullanan mevki ve makam sahipleri, yaşayış biçimleriyle İslâm’ın ruhuna aykırı hareket etti hep. Zamanla ‘ bunlar Müslümansa, ben değilim’ anlayışı, topluma virüs gibi yerleşti.

                Mevki ve makam sahipleri; adalete dikkat etmiyor, hak ve hukuku gözetmiyor, liyakate önem vermiyorsa ve bir de hâlâ dini söylemde bulunuyorsa, ortaya bir örneklik çıkabilir mi? Elbette çıkmaz. Bugün Müslüman toplumların hayatında, iç karartan uygulamalar vardır. Dini söylemle; halkı avucunun içine almaya çalışanlar, çıkar ilişkileri ve haksız kazançlarla, servetlerine servet katmaktadır.

                Dinde örneklik kavramını önemsiyorum.

                Kur’an’ın pek çok ayetinde, bu kavrama vurgu yapılmaktadır. Mesela Muhammed Aleyhisselama atıfta bulunularak; “Onda sizin için güzel bir örneklik vardır” buyrulmuştur. Demek ki din yaşamaktır, yaşarken güzel örneklik teşkil etmektir.

                Bu yönüyle bakıldığında, örnekliğimiz Muhammed Aleyhisselamdır. Günümüzde geleneksel din anlayışı, Muhammed Aleyhisselamı hayatın içinden çıkarmış, onu ne yazık ki ütopik bir aktör haline dönüştürmüştür. Peki, bu durumda, örneklik metodunu, nasıl hayata geçirebiliriz?

                Hüzünle söylemeliyim, geçiremiyoruz. O zaman kötü örneklikler ortaya çıkıyor. Bu da toplumların; Müslüman olmasına rağmen, dine karşı mesafeli bir tavır almasına neden oluyor. Bu mesele, fevkalade dikkatimi çekiyor.

                Tarihi iki vakıa ile örnekliğin önemini anlatmak istiyorum.

                Muhammed Aleyhisselam, iş ve ticaret hayatında gösterdiği kusursuz tavırlarıyla, 24 yaşında ‘el-Emin’ lakabını kazandı. Mekke’de canlı bir ticari hayat vardı. Kaynaklar bu ticari hayatın, yıllık 250 bin altın civarında olduğunu söylemektedir. Mekkeli genç ve zengin bir hanım olan Hatice, mallarını Filistin’e göndermek için birisini arıyordu. Emin lakaplı Muhammed, bu iş için biçilmez kaftandı.

                Malların fiyatı listelenmişti. Gerekli hesaplamalar yapılmış, bu satıştan Muhammed’in alacağı ücret te belirlenmişti. Filistin pazarında Muhammed becerisini göstermiş, malları liste fiyatının üstünde, iki misli fiyata satmayı başarmıştı. Dönüşünde Hatice; bu alışverişten son derece memnun olmuş, Muhammed’in alacağı ücretin iki mislini, kendisine takdim etmişti.

                Bu yaşananlarla ilgili, diğer bir konuya değinmek istiyorum. Asırlarca; Muhammed ümmi yani okuma yazma bilmez diye bize öğretmişlerdi. Hatta şöyle bir, sahte hadis üretmişlerdi: “Biz hesap kitap bilmeyiz..”

                Bu olay dahi, Muhammed Aleyhisselam’ın nasıl hesap kitap bildiğinin, okuma ve yazmasının olduğunun delilidir.

                Filistin ticareti, Muhammed ile Hatice arasında bir yakınlaşmaya vesile olur. Bu yakınlaşma, bir dostluk ve duygusallık içerisinde gelişmiştir. Hatice açısından, Muhammed’in ticari becerisi ve dürüstlüğü ve hesap bilirliği, mükemmel bir örnekliktir. Onunla evlenmek istemesinde, bu örnekliğin önemli bir rolü olmuştur. Muhammed açısından, Hatice’nin varlıklı ve güzel ve aynı zamanda dürüst bir ticaret erbabı olması, bir başka güzel örnekliktir.

                Bu evlilik gerçekleştiğinde; Hatice 40, Muhammed 25 yaşında olarak kaynaklar zikretmektedir. Ancak Hatice’nin evlilik yaşının, 28 olduğuna ilişkin bilgiler de vardır. Muhammed’in yaşında bir ihtilâf yoktur. Hatice’nin yaşının 40 değil, 28 olduğu daha doğrudur. Çünkü biyolojik olarak, Hatice’nin 40 yaşında olması mümkün değildir. Zira bu evlilikten, dördü kız, üçü erkek 7 çocuk doğurmuştur.

                Muhammed Aleyhisselam ile Hatice evliliği, aslında Müslümanlara örneklik kavramını öğretmesi bakımından fevkalâde önemlidir. Hem erkek ve hem kadın, güzel örneklikle evlilik kurduğunda, Allah’ın da emrini yerine getirmiş oluyor. Nübüvvetten 15 yıl önce, Muhammed bu evliliği ile adeta, inmemiş ayetin hükmünü yerine getirmiştir.

                O ayet şöyledir: “Onun ayetlerinden birisi de yanlarında / birlikte rahatlayasınız/ sükûn bulasınız diye sizin için kendi türünüzden eşler yaratmasıdır ki O, aranıza sevgi ve merhamet de koymuştur. Kuşkusuz bunda düşünen bir toplum için ayetler vardır.” (Rum–21)

                Bu ayetle ilgili olarak, şu görüşü önemsiyorum:

                “Bu ayetteki ‘yanlarındabirlikterahatlayasınız/ sükûn bulasınız’ şeklinde tercüme ettiğimiz, ‘liteskunu ileyha’ ifadesi, hiç şüphesiz ki orgazmı da içeren ama bununla sınırlı olmayan tam bir bedensel ve ruhsal tatmin halidir. Allah bununla aramızda sevgi ve merhamet ilişkisi bulunan eşlerimizle elde etmemizi bildirmiştir.” (Prof. Dr. Zeki Bayraktar, Kur’an’ın Cinsel Taciz ve Saldırganlıklara Karşı Önleyici Tutumu, Kitap ve Hikmet Dergisi, sayı: 32, sf: 16)

                Muhammed Aleyhisselam’ın örnekliği için, zikrettiğim bir başka vakıa, Zeyd ile ilgilidir.

                Kuzey Arabistan’da Kelp isimli bir kabile vardı. Harise ise o kabilenin reisi idi. Bir gün kan davalısı olduğu kabile, oğlu Zeyd’i kaçırarak Mekke köle pazarına getirdi. Güçlü ve kuvvetli yapısıyla bu genç, Hatice’nin dikkatini çekti. İstenilen parayı vererek, Zeyd’i satın aldı. Daha sonra hizmetini görmesi için, kölesini Muhammed’e hediye etti.

                Aradan oldukça zaman geçti. Kederli baba Harise, uzun araştırma ve soruşturmalardan sonra, oğlunun yerini tespit etti. Oğlunu tekrar alabileceği parayla birlikte, Mekke’ye geldi. Muhammed’e, Zeyd’in acıklı hikâyesini anlattı. Muhammed çok etkilenmişti. Kendisine şöyle dedi: “Onu satın alıp götürmenin daha iyi bir yolu var. Çocuğun kendisine soracağım; eğer seninle gitmek isterse, hiçbir ücret ödemeden onu alıp gidebilirsin.”

                Sonra Zeyd’i çağırdı. Durumu anlattı. Zeyd hasretlikle babasına sarıldıktan sonra, şu cevabı verdi:

                “ ‘Bana öyle şefkatle muamele ediyorsun ki kendi evimde olmaktansa, burada senin evinde köle olarak kalmayı tercih ediyorum.’ Bu cevaptan çok etkilenen Hz. Peygamber, onu elinden tutup Kâbe’nin avlusuna götürdü ve herkesin huzurunda ilan etti: ‘Zeyd’e hürriyetini iade ediyor ve onu kendime evlat ediniyorum.’ Zeyd’in babası Harise ise kalbi buruk, ancak oğlunun akıbetinden gayet emin olarak evine geri dönmeye mecbur oldu.” (Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Allah’ın Elçisi ve Hz. Muhammed, sf: 29)

                Bugün Müslüman toplumlarda, örneklik arayan milyonlarca Zeyd var..

YAZARLAR