Dr. Öğretim Üyesi İsmail Taşlı (Emekli)

Tarih: 31.12.2025 10:45

BİR ATAMA SÜRECİNİN MESLEKİ HAYAT YOLCULUĞUNA ETKİSİ -6-

Facebook Twitter Linked-in

AYRILIĞIN SESSİZ 
ÇIĞLIĞI

Süleler Köyü’nün serin sabahlarında, okulun kapısından içeri adım attığım her gün, çocukların gözlerindeki ışık bana öğretmenliğin ne demek olduğunu hatırlatıyordu. O ışık, köyün toprak yollarında yürürken bile peşimi bırakmazdı. Eşimle birlikte köy halkıyla kaynaşmış, onların sofralarında ekmeğimizi bölüşmüş, sevinçlerine ve hüzünlerine ortak olmuştuk.

Ama içimde bir başka yol çağırıyordu: yükseköğretim. Bu çağrıya kulak vermek zorundaydım. Tayin dilekçemi vermiştim, fakat günler geçiyor, ses çıkmıyordu. Sonunda cesaretimi toplayıp İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gittim. Müdür Bey beni nezaketle karşıladı, dosyamı açtırdı. Meğer dilekçem rafta unutulmuş, işlem görmemişti. Bana, yardımcı olmak adına yükseköğretime devam edebileceğim, ulaşım kolaylığı olan Susurluk Karapürçek ilkokulunu önerdi. Benim  için harika bir öneri oldu ve tereddütsüz kabul ettim. O an kaderin düğümü çözülmüş gibi oldu.
Tayinim gerçekleştiğinde içimde bir burukluk vardı. Çünkü köyden ayrılmak, köklerimden kopmak gibiydi. Haber köyde duyulduğunda kimi sevindi, kimi üzüldü. En çok da Hafize Teyze’nin sözleri yüreğime dokundu: “Kendinize bizi alıştırdınız, nereye böyle? İnşallah gidişiniz gibi gelişiniz olur.” O an gözlerim doldu. “Ben okumak için gidiyorum, yoksa burada çok mutluyuz,” dedim. Hafize Teyze’nin yüzünde bir tebessüm belirdi. “Okumaya gidiyorsanız yolunuz açık olsun.”

Ve ayrılık vakti geldi. Kamyonun kasasına yüklenen eşyalar, okul önünde toplanan köylüler, helalleşmeler… Her şey bir vedanın sessiz çığlığı gibiydi. Çocukların gözleri nemliydi, büyüklerin elleri titrek. Bizim için dualar edildi, yolumuz açık olsun denildi. Yeni okulun çevre duvarları henüz örülüyordu. Ben ise o okulda tek bir ders bile yapmadan ayrıldım. Süleler Köyü’nde bıraktığım hatıralar, bir öğretmenin kalbine kazınan en değerli ders oldu, insan sevgisi, vefa ve ayrılığın sessiz çığlığı.

Aradan yıllar geçmişti… Dokuz Eylül ve Ege Üniversitelerindeki eğitimimle yüksek lisans ve doktora çalışmalarımı tamamlamış, 1997 yılında Öğretim Görevlisi kadrosundan Yrd. Doç. Dr. kadrosuna atanmıştım. Aynı yıl Dursunbey ilçesinde bir programa konuşmacı olarak davet edilmem, hayatımda unutulmaz bir kapı araladı.

Programın ardından Orman İşletme Müdürlüğü misafirhanesinde konakladık. Sabah kahvaltısında görevli arkadaşlara, “Otuz yıl önce Süleler köyünde öğret-menlik yapmıştım, orayı ziyaret etmek istiyorum” dediğimde, gerek görevliler gerekse diğer konuşmacılar bu isteğime ortak oldular. Hep birlikte köye doğru yola çıktık.

Süleler köyü ilçeye 40 kilometre mesafedeydi. Yanımda eşim de vardı. Köyde bana “küçük öğretmen” derlerdi. Haber duyulmuştu: Küçük öğretmen ve eşi köye gelmişti. İnsanlar bizi görmek için birer birer yanımıza geldiler. O anlarda yaşadığımız duygular kelimelere sığmazdı.

En çok Hafize Teyzemizi görmek içimizi ısıttı. Yıllar önce verdiğimiz sözü tutmuş olmanın mutluluğunu yaşadık. Ancak bir başka komşumuz, Hacı Teyzemiz, bizi kapısının önünde oturarak karşıladı. Öğrendik ki yaşlanmış ve yürüyemez hale gelmişti. Onu öyle görmek, sevincimizi hüzünle harmanladı.

Köyde eş dostla hal hatır ettikten sonra yeniden yola koyulduk. Eğitim Fakültesindeki görevimize dönerken içimizde derin bir huzur vardı. Çünkü öğretmenlik sadece ders anlatmak değil, insanların kalplerinde iz bırakmaktı. Süleler köyüne dönüşüm, bu gerçeği bir kez daha bana hatırlattı.
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —