Ramiz Turan Stadyumunun paralelinde, ilçenin en prestijli ikinci caddesi uzayıp gider, Kurtuluş’tan İstasyona doğru. Prestijli caddenin hemen yanı başında bir başka cadde Gökçepınar’a. Bu cadde kısadır, bu cüce caddenin iki yanına dikilen çınar familyasından olacak, yalnız onun yapraklarından daha koyudur yaprakları, gökyüzünü kapatmış, güneşle, insanların, toprağın arasına girmiş anaç tavuk misali bir paratonerdir. Aşkı ve sonsuzluğu çağrıştıran koyu yeşil yapraklar, beş parmaklıdır. Sorar soruşturur, bu metanetli ağacın adının doğu çınarı olduğunu öğrenir.
Doğu çınarının gövdesi, palamut meşesine benzer, sağlam, çelik gibi bir duruşu vardır. Sıcak yaz günlerinin en sıcağını ona sığınanlara kol kanat germekle kalmaz, serinliği ile susuzluklarını giderir.
Karı koca hemen her gün aynı saatlerde, Doğu Çınarı Caddesi’nden doğu çınarı ağaçlarının güneşe geçit vermeyen gölgesinden gelip gitmektedir altı yedi aydır. Doğu çınarının yeşili, oksijeni hayat verir onlarla birlikte yakınında, yöresindeki bilumum mahlukata.
Orta boylu koca, kısa hızlı hızlı adımlarla eşitim dediği eşinden önde yürür. Eşitim dediği, eşi, bel ağrısına, ayak ağrı-sına sebep dura düşüne yürür. O dura, düşüne yürürken, kısa adımlarla hızlı hızlı yürüyen kocası aradaki mesafeyi epeyce açınca, eşitim dediği eşi,
“Köylü gibisin, sen önde, ben arkada; nasıl böyle iyi mi?”
Kısa adımlarla hızlı hızlı yürüyen koca,
“Sende biraz yürü, böyle yürümek, canımı çıkarıyor benim!”
Eşitim dediği eşi,
“Yürüyebilsem, yürümez miyim; ah bir yürüyebilsem!”
İşte böyle, kâh yan yana, kâh kol kola yürürler, sıcak basınca kocasının kolundan çıkan eşiti, tekrar yavaş yürümeye başlar. Birlikte, yan yana, kol kola yürüyen karı koca, birbirlerine uyum sağlamak için, biri yavaşlar öteki de azıcık hızlanır. İşte o anda, eşitim dediği eşi, arkada kalınca karı koca arasında rutine dönen tartışmalar tekrar yaşanır. Yan yana yürümeyi beceremeyen, birbirinin zıttı karı koca, hiçbir zaman el, ele yürümeyi denememiştir. Eşitim dediği eşi, el ele yürümeyi, ayıp bir şey olarak yerleştirdiğinden kafasına; ancak kocasının koluna girerek, buna kendince çözüm bulmuştur.
Doğu Çınarı Caddesi’ne bakan Gençlik Sitesi’nin ihtişamlı, kemerli cümle kapısının önünde, bir doğu çınarı uzayıp gitmiştir apartman boyunca. O çınarın dibinde de bir saç tokası durmaktadır bir hafta on gündür. Saç tokasının hemen yanında da muhtemeldir saçlara bağlanan bir pembe kurdele! Saçları kıstırmaya yarayan siyah renkli toka, kim bilir hangi güzel bir kadının saçlarını okşamış, kim bilir bu sokağın, bu caddenin değil de belki bu ilçenin başka bir yerinde ikamet eden sarışın desem, belki sarışın değil, esmer, kumral desem; belki esmer kumral değil. Esmer, sarışın ne fark eder; huyu güzel, kendi güzel olsun der ya öykülerinin kahramanı Gök Münevver… belki de belki de seksen bir vilayetten birine aittir… belki de kıymetlim diyen kollarını açıp açıp sonra da kapatan bir korkağa, belki de bir cana, hani, “seninle birlikte yan yan neden gezmiyoruz,” diyen dost yüzlüye, belki de Torosların yörük kızına, belki de nergislerin nergis olduğu, nergislere başşehir olan Karaburun diyarının kara kısrak sekişlisine, belki de ilk göz ağrısı pembe yanaklıya, belki de elinden sigara düşmez, seyrek saçlı çok medeniyetli şehrin kızancığına, belki de, bel ki de, belki de… Otman Paşa’nın at oynattığı diyarların tek gamzelisine… Kim bilir…
On gün geçmiş, Gençlik Sitesinin, ihtişamlı, kemerli cümle kapı-sının önündeki doğu çınarının dibindeki saç tokası yerli yerinde dururken, pembe kurdelenin yerinde yeller esmektedir.
Pembe kurdelenin yerinde yeller esmesine sebep, kısa adımlarla hızlı yürüyen mavi ekose gömlekli koca, o günden sonra, bir huzursuzlukla gidip gelirken Doğu Çınarı Caddesi’nden, yüreğinin erim erim eridiğini hissetmiştir hemen her gün!
Kısa adımlarla, hızlı hızlı yürüyen mavi ekose gömlekli koca, her gün yaprak yaprak azalırken, saç tokasının Gençlik Sitesinin ihtişamlı kemerli cümle kapısının önündeki saç tokasının yerinde durmasıyla avunur. Siyah saç tokasının da pembe kurdele gibi bir sabah yerinde yeller esecektir belki!
Kısa adımlarla hızlı hızlı yürüyen mavi ekose gömlekli koca, bağıra çağıra fırlayıp kalkarken yataktan, eşitim dediği eşi,
“Ne oldu sana, kötü bir rüya gördün galiba, uyan uyan! Sana bir bardak su getireyim de iç!”
Bel ağrısı ve ayak ağrısı ile ağır aksak yürüyen eşitim dediği eşi, yavaşça yerinden kalkar, mutfaktan bir bardak su getirip,
“Hadi iç canım, hadi iç canımın elifi; hadi iç de bir güzel uyu!”
Karmakarışık bir rüya görmüştür, koca. Gördüğü rüya iyi miydi, kötü müydü; onu iyiye kötüye yoracak durumda değildi. Kafası müthiş zonkluyor, kafasının içinde kıran kırana bir savaş oluyordu sanki. Suyunu içer içmez, uykuyu havada kapanlar gibi uyuyup kalır gecenin yarına devrildiği bir saatte…
Temmuz 2025 / Salihli