Vaiz Muharrem DEMİR

Tarih: 19.10.2022 01:51

YOLCULUK - 2 -

Facebook Twitter Linked-in

               Hz. Peygamber, yolculukta can ve mala gelebilecek zararları önlemek amacıyla tedbir alınmasını tavsiye ederdi. Bu çerçevede Hz. Peygamber özellikle kadınların, beraberlerinde bir yakınları bulunmadan üç günlük yolculuğa çıkmalarının uygun olmadığını, aynı şekilde tek başlarına gece yolculuğu yapmalarının da doğru olmayacağını ifade etmiştir. Resûl-i Ekrem'in özellikle kadınların tek başlarına yolculuk yapmamaları hususunda ısrarlı uyarıları, sözü edilen ortamda onların can, mal ve namus konularında sıkıntıya düşmelerini önlemeye yönelikti. Ancak güvenlik sıkıntısının bulunmadığı, can, mal, namus konusunda endişe duyulmayan durumlarda insanların yalnız başına seyahat edebilecekleri söylenebilir. Nitekim Hz. Peygamber, Tay kabilesinin önde gelen isimlerinden Adî b. Hâtim ile sohbet ederken ona, “Sen Hîre şehrini gördün mü?” diye sormuş, “Görmedim, ama hakkında bazı şeyler duydum.” cevabını alınca da “Eğer ömrün uzun olursa, devesine üzerinde yolculuk eden bir kadın yolcunun, Allah'tan başka hiç kimseden korku duymadan Hîre şehrinden kalkıp gelerek Kâbe'yi tavaf edeceğini göreceksin.” buyurmuştur. (Buhârî, Menâkıb, 25)

               Allah Resûlü'nün yolculuk esnasında alınmasını istediği tedbirlerden biri de uzun gece yolculuklarına yalnız başına çıkılmamasıydı. O günün şartlarında, erkek de olsa bir kimsenin yalnız başına yolculuk etmesi can ve mal güvenliği açısından riskliydi. Bundan dolayıdır ki Allah Resûlü, tek başına bir kişinin veya iki kişinin yolculuk yapmasını “şeytan” , üç kişinin yolculuğunu ise “kervan” diye nitelemiştir. Çünkü şeytan, tek başına hareket eden kimseye daha yakın, cemaatten ise daha uzaktır.

               Rahmet Elçisi, yolculuk esnasında insanların karşılaşabilecekleri muhtemel zararlara karşı tedbir almalarını tavsiye etmiştir. Sıcak bölgelerde gece yolculuğunun daha rahat olacağını dikkate alan Allah Resûlü, “Gece yolculuğunu tercih ediniz. Çünkü gündüz alınamayan yol, gece alınır.” (Muvatta’, İsti’zân, 15) buyurarak seyahat için uygun zamanların seçilmesini önermişti. Yine Peygamber Efendimiz ashâbına, “Üç kişi yolculuğa çıkacağı zaman aralarından birini başkan seçsinler.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 80) tavsiyesinde bulunmuştu.

               Cihad ve hac gibi zarurî durumlar dışında, deniz yolculuğundan sakındıran rivayetler, dönemin şartlarında deniz yolculuklarının tehlikeli olmasıyla izah edilebilir. Kendi bölgesi için sık kullanılan bir ulaşım türü olmasa da Hz. Peygamber, deniz yolculuğu hakkında sorulanlara cevap vermiş, yolculuk esnasında bazen yanlarında yeterince su bulunmadığını söyleyerek deniz suyuyla abdest alıp alamayacaklarını soran bir sahâbîye, deniz suyunun temiz / temizleyici ve deniz hayvanlarının da helâl olduğunu söylemiştir.

               Seyahat dönüşlerinde evine gece ansızın değil sabah veya akşam gelen Hz. Peygamber, “Yolculuktan dönen kişinin ailesinin yanına gireceği en uygun vakit gecenin başlangıcıdır.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 163), “Ailesinden uzun süre ayrı kalan kimse ailesinin yanına geceleyin ansızın gelmesin!” (Buhârî, Nikâh, 121) buyururdu. Aydınlanma ve haberleşme imkânlarının son derece kısıtlı olduğu asrı saadet şartlarında Resûlullah'ın bu tavsiyeleri, ailenin huzurunu ve güvenliğini sağlamaya yönelikti. Akşam yolculuktan dönen kimsenin eve gelmeden önce haber göndererek eşine hazırlanma süresi tanıması, evin ve ailenin yolcuyu karşılamaya hazır hâle gelmesi bakımından önem taşıyan nebevî bir edep kaidesi idi. İletişim araçlarının geliştiği günümüzde ise seyahatten dönen kimsenin önceden haber vermesi, yukarıdaki sakıncaları ortadan kaldıracaktır. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in ilgili yasağı da dönemin kendine özgü şartlarına bağlanacaktır.

               Hz. Peygamber, yolculuğa dua ederek çıkar, seyahat esnasında konakladığı yerde ve yolculuktan döndüğünde de Rabbine dua ederdi. Yola çıkacağı zaman bineğine biner, üç defa tekbir getirir, ardından şöyle dua ederdi: “Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik. Biz elbette Rabbimize döneceğiz. Allah'ım, bu yolculuğumuzda bize iyilik ve takva vermeni, hoşnut olacağın işler yapmamızı nasip etmeni dileriz. Allah'ım, yolculuğumuzu kolaylaştır, uzağı yakınlaştır! Allah'ım, seyahatimizde bizim sahibimiz, gerideki ailemizin ve malımızın vekili de sensin! Allah'ım, yolculuğun yorgunluk ve sıkıntısından, üzüntülü görünüşten, aile ve malımızın kötü hâllere düşmesinden sana sığını rım.” (Müslim, Hac, 425)

               Resûlullah (sav) yolculuk esnasında gece vakti yaklaşınca, “Ey yeryüzü! Benim Rabbim de senin Rabbin de Allah'tır. Senin şerrinden, senin içindekilerin şerrinden, sende yaratılanların şerrinden ve üzerinde dolaşıp duranların şerrinden Allah'a sığınırım. Aslan, yılan ve akrebin şerrinden, burada yaşayanların, doğuran ve doğanların şerrinden Allah'a sığınırım.” buyururdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 75)

                Peygamberimiz yolculuktan döndüğünde ise, “İnşallah Rabbimize tevbe ederek, O'na ibadet ederek ve hamdederek dönüyoruz.” diye dua ederdi. (Tirmizî, Deavât, 46) Yolculuktan kuşluk vakti döndüğü zaman doğru mescide girer ve iki rekât namaz kılardı.

               Tarih boyunca inananlar, gördükleri baskılar sebebiyle dinlerini serbestçe yaşayabilecekleri yerlere hicret etmişlerdir. Dolayısıyla hicret de bir tür yolculuktur. Kur'ân-ı Kerîm'de, “Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de.” (Nisâ, 4/100) buyrulmaktadır. Çeşitli rivayetlerde yer alan, “Seyahat edin ki sıhhat bulun.” (İbn Hanbel, II, 380) telkinleri de bu âyet ile paralel beyanlardır. Bazı sıkıntıları olmakla birlikte yapılan yolculukların, insana farklı kültürleri görme, etkilenme ve bununla yeni açılımlar yapabilme imkânı sunduğunda kuşku yoktur. Bu anlamda İmam Şâfiî'nin, “Erdemlere ulaşmak için gurbete çıkın. Yolculuk yapın. Zira yolculukta beş çeşit fayda vardır. Bunlar; üzüntülerin unutulması, rızık temin edilmesi, ilim ve âdâb öğrenilmesi ve değerli insanlarla sohbet edebilme imkânının elde edilmesidir.” sözü dikkate değerdir.

               Aslında hayat, Rabbe giden bir yol; insan bir yolcu; ömür de süresi bilinmeyen bir yolculuktur. Birçok âyet ve hadiste İslâm'ın, “sebîl” ve “sırât-ı müstakîm” şeklinde “dosdoğru yol” olarak anılması bunu gösterir. Mümin, ebedî hayata doğru yaptığı bu yolculuğunda, yoldaki işaretlere dikkat ederek vuslata erişmeye çalışır. Şüphesiz dünya fânidir, dünya yolculuğu geçicidir. Bu nedenledir ki Peygamber Efendimiz, Abdullah b. Ömer'e hitaben, “Bu dünyada gurbetteki biri veya yolcu gibi ol!” (Buhârî, Rikâk, 3) buyurmuştur.

               Şu hâlde kendisinin bu dünyada bir yolcu olduğunu kabul eden mümin, gideceği yere hangi azıkla ve hazırlıkla ulaşabileceğini, oraya neler götüreceğini iyi bilmelidir. “Siz ne yaparsanız Allah onu bilir. Âhiret için azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır.” (Bakara, 2/197) âyeti, en güzel hazırlığın nasıl yapılacağına işaret etmektedir. Sonuç olarak her yolculuk, dünyadan âhirete yapılan asıl yolculuğun bir parçasıdır ve düşünen bireye gerçek yolu ve yolculuğunu hatırlatır.    

                           KAYNAK : HADİSLERLE İSLAM


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —